4. Bölüm ''Üsküp''
25.11.2023 22:06 Eğer ertelediğin şey mutluluğun ise kaybedeceğin koca bir hayat olur. O sebeple insan sevmeli, affetmeli, özür dilemeli ve her şeyi ile hayatı kabul ederek yaşamalıdır... Dostoyevski
_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________Hayal kırıkları cam kırıklarından beter yaralardı insanı. Parçalara ayrılmaz, tuz buz olur da saçılırdı yüreğin her bir kıyısına. Topladım, temizledim sanırken geriye kalan o minicik kırıntı batar, kocaman kesiklerden beter can yakardı. Ve kanardı. O minicik görünen yara avaz avaz kanardı. Sızısı öldürmez, sürüm sürüm süründürürdü. Ağlatmaz, lakin inim inim inletirdi. Yanaklarını ıslatmaz, fakat gözbebeklerini bulandırmaya yeterdi.
Karan gelip yanına oturduktan sonra ağzını bile açmamıştı Ahuzâr. Eski Ahu olsa yol boyu yanındaki adamı didikler durur, hiçbir şey yapamasa bile laf sokmaktan geri durmazdı. Lakin benliği öyle bir yorgunluk içindeydi ki Karan'ı zihninde uçaktaki herhangi biri gibi kodlamış, yaptığı plan doğrultusunda ilerleyerek kulaklıklarını kulağına takıp başını koltuk başlığına yaslamıştı. Arada göz bandı takarak var olan uykusuzluğunu gidermeye çabalamış, bu girişimi yanıbaşındaki adamın kokusunu duyduğunda midesine giren kramplar ile bozguna uğramıştı. Başını diğer tarafına çevirmiş, bileklerine ve üzerindeki gömleğin yakasına uçaktakileri boğmak pahasına parfüm sıkarak o kokudan kurtulmaya çalışmıştı. Sonunda başarılı olsa da fazla koku zaten ağrıyan başını daha da ağrıtmıştı. Doktoru ilaç kullanmaması için uyarıda bulunduğu için ağrı kesici de alamamıştı. Çıldırmasına resmen ramak kalmıştı.
Neyse ki uçak daha fazla havada kalmamış, Üsküp Büyük İskender Havaalanına iniş yapmıştı. Karan'ın varlığını beyninden tastamam sildiğinden tereddütsüzce çantasını alarak uçaktan inmişti Ahuzâr. Gidip bavulunu almış, arkasından gelip gelmediğine dahi bakmadan gördüğü ilk taksiye atlamıştı. Havaalanından Üsküp merkeze giden yol uzun sürmemişti. Dalgın gözlerle dışarıyı izlemiş, mantığı, kalbi ve aşkı arasında sınavlar vermişti. Uçak yolculuğu boyunca kaçamak gözlerle hemen bir nefes ötesindeki adamın ellerine bakıp durmuştu. Kafasının içindeki o görüntüyle karşılaştırmış, kendini o elin Karan'a ait olmadığına inandırmaya çalışmıştı. Nihayetinde kendisini görmemişti. Gördüğü sadece o kadına uzanan bir eldi.
O kadına... Böyle diyince ayyuka çıkan öfkesine hakim olamıyordu. Karan'ın ondan yalvar yakar şans isterken saatler sonrasında başkasıyla olabileceğine aklı ermiyordu. Onun tanıdığı adam bu değildi ! Onun tanıyıp sevdiği Karan bu değildi! Lakin araya giren altı koca ay vardı. Ve burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoş olması... Bunlar hafifletici neden olabilir miydi? Elbette olamazdı! O da altı aydır sevdiği adamdan uzaktı. O da yeri gelmiş körkütük sarhoş olmuştu. O anlarda hep Belfü toparlamıştı kardeşini. Ama gidip de bir başka adamın kollarına atmamıştı kendini! Belki o da atmamıştır. Belki bir açıklaması vardır. Belki, belki, belki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÂRUMAR-Ahufigân (Kuzgunlar Serisi 3) >AraVerildi<
General FictionKuzgunlar Serisi 3. Kitap