Şimdi ne yapacaktım?
Karşımdaki iki çocuk da bana iyice yaklaşıp kolumdan tuttular. Onlara karşı koymam imkansızdı. Iki kişiydiler. Üstelik erkektiler. Karşılarında hiç şansım yoktu.
"Imdat! Lütfen yardım edin!" Neden kimse müdahale etmiyordu. Herkes gayet normal bir şekilde bakıyordu bize. Hatta çoğu bakmıyordu bile.
"Rüzgar, lütfen yardım et!" Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık. Içlerinden kumral olan beni iterek yere attı.
"Eh, yeter be! Ne bağırıyorsun? Gelip seni kurtaracaklarını mı zannediyorsun?" Sırıtarak üzerime gelmeye başladı. Gözlerimi yumdum. Bu iğrenç şeye katlanamayacaktım. Tam o sırada acı dolu bir feryat duydum.
"Sen ne yaptığını zannediyorsun lan!" Bu Rüzgar'ın sesiydi. Hemen gözlerimi açtım. Rüzgar az önce beni yere iten çocuğu şimdi o yere yatırmış yumrukluyordu. Daha sonra ayağa kalktı ve diğerini de dövmeye başladı. Iki adamın da yüzü kandan tanınmaz hale gelmişti. Daha fazla ileri gitmesine izin vermeden ayağa kalkıp onu durdurdum. Dikkatini çekebilmiştim. Bana döndü. Ağlamaktan şişmiş gözlerime ve korkmuş yüz ifademe baktı. Korkudan ağlamaya devam ettiğimde bana sıkıca sarıldı. Ben de kollarımı boynunda birleştirdim.
"Ah. Seni yalnız başına bırakmamalıydım. Özür dilerim." Artık güvendeydim ama gözyaşlarım bir türlü durmuyordu. Başımı omzuna yaslayıp ağlamaya devam ettim. Bu onun kollarında ikinci kez ağlayışımdı. Istanbul'a geleli iki kez ağlamıştım. Ikisi de onun kollarında, onun yanında olmuştu.
"Tamam geçti. Artık güvendesin daha fazla ağlama artık." Benden ayrılıp yüzüme bakmaya başladı. Baş parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi.
"Hadi çıkalım buradan." Başımla onaylayıp birlikte dışarı çıktık. Binmem için kapımı açtı. Daha sonra kendisi de bindi ve arabayı çalıştırdı. Sürüşü yumuşaktı. Sert ve hızlı değildi.
"Eve mi gitmek istersin?" Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Bu şekilde ailemin karşısına çıkamam. Lütfen beni başka bir yere görür. Eve olmasın, neresi olursa olsun fark etmez." Anlayışla başını salladı. Yirmi dakika sonra sahile gelmiştik. Arabayı durdurdu ve birlikte aşağı indik. Hemen boş bir banka oturdum. O da yanıma oturdu. Gökyüzü yıldızlarla parıl parıl parlıyordu. Dalga sesleri içime işlemiş, bugünün bir an önce bitmesini umuyorlardı benim yerime sanki. Uzayıp giden sessiz bir kaç dakikanın ardından ilk konuşan o olmuştu.
"Aslında çok güçlü bir kızsın. Yaşadıkların hafif şeyler değildi. Yıllar sonra doğup büyüdüğün şehirden ayrılıp hiç bilmediğin bir yere geldin. Arkadaşlarına, hatıralarına veda ettin. Buna rağmen dimdik ayaktasın. Bugün çok kötü bir gün geçirdin ve bunun sorumlusu bendim. Kendimi Nehir'in gidişinden sonra hiç bu kadar suçlu hissetmemiştim." Şaşkınlıkla ona döndüm.
"Nehir de kim?" Cevap vermeden gökyüzüne baktı bir süre. Sanırım onun için önemli biriydi. Yoksa? Yoksa kız arkadaşı mıydı?
"Nehir, bir zamanlar delicesine aşık olduğum kızdı." Kalbim nedensizce sıkışmaya başladı. En derinlerinde bir yerde kıskançlık duyusu belirdi. Ben iyice kafayı yemiştim? Çocuk istediğini yapardı. Beni ne ilgilendirirdi ki? Düşüncelerimle boğuşmayı kesip onu dinlemeye devam ettim.
"Benden bir yaş büyük olmasına rağmen beni kendimden geçirmişti. O kadar güzeldi ki.. Senin gibi uzun kahverengi saçları vardı. Aslında biraz sana benziyordu.
Hatta biraz değil baya sana benziyordu." Şaşkınlıkla bunu yeni farketmişçesine bana bakmaya başladı. Ben ise ayrı bir şaşkınlığın içerisindeydim. Nehir denen kız bana benziyorsa beni de mi güzel buluyordu şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASMİN
RomanceNe hissetmesi gerektiğini bilmiyordu, Asmin. Doğup büyüdüğü şehrine, Mardin'ine veda ediyordu artık. Çok şey yaşamıştı bu şehirde. Onun için de kolay değildi her şeye bir anda veda etmek. Ama ailesi ile birlikte yeni bir hayata yelken açmaya İstanbu...