Kapının usulca tıklatılmasıyla boğazımı temizleyip hastanenin rutubetli havasından derin bir nefes aldım.
"Girin" Sesim bana bile yabancıydı. Çatallaşmış, neşesini ölüm sessizliğine bulamış bir ses.. Kapı yavaşça açıldı ve içeri mahçup bir yüz ifadesiyle Rüzgar girdi. Bu olanlardan kendini suçlu hissediyor olmalıydı.
Bir ona bir de alçıya alınmış koluma baktım. Muhtemelen okulun bir veya iki haftası böyle gezmek zorunda kalacaktım. Ama şanslıydım ki sol kolumun üzerine düşmüştüm. Sağlam olan elimle saçlarımı sağ omzumda toplayıp hastane odasının duvarına yaslanmış beni izleyen çocuğa baktım. Gözlerinden pişmanlık akan, masum yüzlü çocuğa. Şimdiye kadar hiç görmediğim bir masumiyet, teslim olmuşluk vardı gözlerinde.
Dudakları az sonra söyleyeceği sözcükler için yavaşça açıldı ve iki sihirli sözcük dökülüverdi dudaklarından, "Özür dilerim."
Ne yüzsüz kelimelerdi özür dilemek. Yapılan onca hatadan sonra utanmadan söylenilen bu iki sözcük belki de onun dudaklarından dökülen en masum kelimelerdi. Belki de kendi sınırlarını aştığı bir çizgiydi.
"Böyle bir durumda önemli olsa bile önemli değil deyip geçiştirmem mi gerekiyor?" Tüm bu olanlara rağmen ona sıcak bir gülümseme gönderdim. Bundan cesaret almış olacak ki yanıma gelip yatağımın kenarına oturdu. Burukça gülümseyip tekrar konuşmak için dudaklarını araladı.
"Okulda bunun için çok soru sorarlarsa anında dalıyorum. Bu sefer beni engelleme. Diğer kolunun kırılmasını da istemiyorum." Ikimizde güldük. Keşke her zaman böyle içten bir şekilde konuşabilsek birbirimizle. Keşke karşılıklı gülebilsek her zaman.
Kapının çalınmadan yavaşça açılmasıyla Rüzgar hemen ayağa kalktı. Gelen Selin, Seda, Sinem ve Elif'in benim ve Rüzgar arasında gidip gelen bakışlarına güldüm. Bu dörtlünün iyi anlaşmasına sevinmiştim. Sanırım şu Selin'in dediği baş harflerinin aynı olma olayı doğru çıkmıştı.
Rüzgar'ın bana yavaşça selam verip kapıdan çıkmasıyla kızlar hemen başıma toplandı. Hepsinin büyümüş gözler ve hafif açılmış ağızlarıyla az önce Rüzgar'la geçen konuşmamızı merak ettiklerini anlayabiliyordum.
"Özür diledi." Selin ve Elif'in gözlerini hayret doldururken Seda ve Sinem rahatlamış görünüyorlardı. Elif daha da büyümüş gözlerle sorarcasına bana bakmaya başladı.
"Rüzgar senden özür mü diledi?" Neden bu kadar şaşırdıklarını anlamıyordum. Özür dilemek suçlu olan her insanın yaptığı bir şeydi. Öyle değil miydi?
"Evet. Ama siz neden bu kadar şaşırdınız?"
"Rüzgar Nehir'in gidişinden sonra kimseden özür dilememişti." Kaşlarımı kaldırıp onlara şaşkınlıkla baktım.
"Bundan önce de benden bir kere özür dilemişti." Garipti. Onunla ilgili şeyler hep daha da garipleşiyordu. Her gün gizemiyle beni daha çok kendine çekiyordu. İstemsizce.
"Kızlar şimdi daha büyük bir sorunumuz var. Saat gecenin on ikisi ve birazdan eve gitmemiz lazım. Evdekilere ne diyeceğiz?" Endişeyle dudağımı ısırdım. Bunu tamamen unutmuştum. Eğer evdekilere Rüzgar'ın beni ittiği için düştüğümü ve kolumu kırdığımı söylersem pek his karşılanmayabilirdi. Bu tarz bir gerginlik şuan en son isteyeceğim şeylerden biriydi.
"Bu olayda Rüzgar'ın suçu olduğunu söylemeyeceğiz. Onlara ayağımın kaydığını ve merdivenlerden düştüğümü söyleyeceğim. Gerginlik yaşamasını istemiyorum. Tamam mı?" Elif, Selin ve Sinem başını sallayarak beni onaylarken Seda gözlerini kısarak onaylamaz bakışlar atmaya başladı. Böyle bir şeyi kabul etmeyeceği apaçık ortadaydı. Rüzgar'dan da pek haz etmediği gerçeğini varsayarasak bu duruma sessiz kalması zordu.
Neden bu kadar inatçı olmak zorundaydı ki? Merdivenlerden düştüğümü söyleyecek ve olayı kapatacaktık.
"Bu konuda sessiz kalmamı mı bekliyorsun? Seni acımasızca itip kolunu kıran bu çocuğun suçunu ört pas etme çaban gerçekten gözlerimi yaşarttı. Kusura bakma Asmin ama böyle bir şeyde sessiz kalmamı bekleme benden." Gözlerimi yunus stresle nefesimi dışarı verdim. Evet belki haklıydı ama bu işin bu kadar uzamasını istemiyordum. Belki de ailemin Rüzgar'a karşı kötü bir tavır takınmasını istemememdendir bu çabam.
"Seda lütfen bu işin uzamasını istemiyorum."
"Ama Asmin-"
"Seda lütfen." İstemeye istemeye başını sallayıp küçük bir 'peki' döküldü ağzından.
"Ben ne zaman çıkabileceğim artık burdan."
"Bir kaç dakika sonra doktor gelecek. Son kez koluna baktıktan sonra taburcu olabileceksin." Selin'e minnetle gülümseyip bana saatler gibi gelen bir kaç dakikanın ardından doktorun onayıyla çıkabilmiştik hastaneden.
Asıl zor iş erkeklere evdekilere merdivenlerden düştüğümü söylememiz gerektiğini anlatmaktı. Kuzey bu duruma aşırı tepki vermiş hatta bir ara Rüzgar'ın üzerine yürümüştü. Rüzgar ise bu durumu başta kabul etmemiş, kızların ısraralarıyla ne yapıyorsanız yapın deyip kestirip atmıştı. Şimdi ise yanımda Seda ve Sinem önde Kuzey ve şoför koltuğunda Rüzgar ile eve gidiyorduk. Aramızdaki arabada ise diğerleri geliyordu.
Araba sessizdi. Kısık seste çalan hafif bir müzik bu yolculuğu katlanılır kılan tek şeydi şuan. Kuzey arada bir Rüzgar'ın sürüşüyle ilgili eleştiriler yapıyor, Rüzgar ise benim hatrıma bir bir şey söylemeyip gözlerini deviriyordu.
Sonunda yolculuk bittiğinde Rüzgar yavaş bir frenle evin önünde durdu. Kuzey'in ona attığı düşmancıl bakışlardan yine eleştiri dolu bir cümle sarfedeceğini anlamıştım.
"Asmin'in kolunu kırdığın yetmiyormuş gibi şimdi de sert frenlerle onu yaralamak mı istiyorsun?"
"Oğlum bak kes sesini zaten sabahtan beri bir şey demiyorum. Ama sabrımı fazla zorluyorsun!" Kuzey kavga edecek malzeme bulmuş gibi hemen lafa yapıştı.
"Şimdi gösteririm sana nasıl oluyormuş sabrı zorlamak!" Tam ikiside atağa geçecekken bağrışımla herkes sustu.
"Yeter! Çocuk musunuz siz? Ayrıca şuan ki halimin sorumlusu ikinizsiniz. Siz ve sizin saçma kavgalarınız. Biraz düşünceli olun ve en azından bu halime saygı gösterin!" Sinirle aşağı inmemle Seda ve Sinem de hemen peşimden geldi. Hızlı adımlarla kapının yanına gittim ve onları beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra Rüzgar ve Kuzey yanıma geldi.
"Üzgünüz Asmin," Kuzey'in sözlerini Rüzgar da onaylayınca şüpheyle onlara baktım. İkisi aynı fikirdeler miydi? Ilk defa!
"Siz ne içtiniz az önce? Birbirinizin fikrine katılıyorsunuz." Rüzgar hafifçe sırıttı.
"Senin için güzelim." Kuzey'in öfkeyle ona dönmesiyle bu barışın çok uzun sürmeyeceğini anlamış oldum.
"Doğru konuş lan!"
"Konuşmazsam ne olur?!" Cidden mi? Bu kadar kısa mı sürecekti?
"Yuh yani! Cidden yuh!" Arkamızdan gelen konuşma ve kahkaha sesleriyle diğerlerinin de geldiğini anladım. Barış ve Baran erkeklere özgü 'kahkaha' adını verdikleri bir şekilde resmen anırıyorlardı. Iyi anlaşacaklarını biliyordum. Onların arkalarından gelen Elif, Selin ve Akın ise başka bir şeylerden konuşup gülüşüyorlardı. Kısacası herkesin keyfi yerindeydi. Kıskanç bir insan asla değildim ama en azından ben böyle bir durumdayken daha duyarlı olmalarını beklerdim.
Kimsenin konuşmasına fırsat vermeden zili çaldım ve açılmasını bekledim. Gülüşmelerin devam ettiği birkaç saniye içinde kapı açıldı ve Aynur Teyze gülen yüzü ile bizi karşıladı. Ta ki gözleri alçıya alınmış koluma kayana kadar.
"Asmin! Ne oldu sana?"
"Ufak bir kaza sorun yok. Misafirler gitmedi değil mi?"
"Yok hayır gitmediler de kızım doğru söyle iyi misin?" Belli belirsiz gülümseyerek iyi olduğumu belirttim. Aslında iyi miydim bilmiyordum. Ama kural bu değil miydi zaten? Ne kadar kötü olursan ol gülümse ve iyi olduğunu söyle.
Derin bir nefes aldım ve yavaş adımlarla salona doğru ilerledim. Diğerleri de arkamdan geliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASMİN
RomanceNe hissetmesi gerektiğini bilmiyordu, Asmin. Doğup büyüdüğü şehrine, Mardin'ine veda ediyordu artık. Çok şey yaşamıştı bu şehirde. Onun için de kolay değildi her şeye bir anda veda etmek. Ama ailesi ile birlikte yeni bir hayata yelken açmaya İstanbu...