Ben yalnızca dünyanın kusursuz adaleti içinde hapsopmuştum. Kelimeler de artık yaşlanmıştı, duygularımı ifade edebilmem için. Her şeyi içimde tutuyordum. Çünkü her şeyin sonsuz yücelikte olduğu, dışarıya ifade edemediğim kelimelerin, cümlelerin en samimi haliyle bağımsızlaştığı tek yer yine kendimdi. Beni sorgusuz anlayan tek yer yine kendimdi. Gereksiz harf yığını içinde yüzüp boğulmaktansa içimde tutup kimseyi rahatsız etmeyecek kadar fedakar olmayı çoktan öğrenmiştim. Hayat iyi bir öğretmendi. İnsanı erken yaşta olgunlaştırabiliyordu. Bunun için ona minnettardım...
Korku yavaş yavaş bedenimi esir alıyordu. Gözlerim ürkmüş bir kız çocuğunki kadar donuk, ellerim yılların yorgunluğu buruşmuş ellerine yansımış bir yaşlınınki kadar titrekti. Soluğum arada bir kesiliveriyordu. Dengesizdi. Beynim biraz sonra olabilecekler için kalbimin vereceği acı talimatı bekliyordu.
Gökyüzü yaz sıcağının aksine yer yer bulutlanmıştı. Arada bir esen hafif esinti çıplak kollarımı yalayıp geçiyordu. Hiç yardımcı olmuyordu; zaten titreyen bedenim esintinin etkisiyle içten içe sarsılıyordu sanki.
Gözleri itinayla yazılmış her bir mısrayı geçerken daha da koyulaşıyordu. Saatlerin feda edildiği belli olan kağıt, parçalarcasına tuttuğu ellerinin altında çoktan büzüşmüştü. Son satırı da hızla okuduktan sonra öfkeyle yumdu gözlerini. Soluğum bu sefer o gözlerini açana kadar tutuldu.
Gözleri yavaş yavaş açıldı ve sinirden çatılmış kaşlarıyla başını kaldırmadan tane tane konuştu. "Kim yazdı bunu?" Kelimeleri oluşturan harfler dahi sanki tek tek, sindirmeye çalışırcasına çıkmıştı ağzından. Kendini sakin tutmaya çalıştığı ve bunun için büyük bir savaş verdiği bariz ortadaydı. Beni korkutuyordu. İçimdeki küçük kasabayı harabeye dönüştürmesinden korkuyordum.
Ürkekçe yutkundum. Ne demeliydim? Kuzey'in yazdığını söylesem zaten son safhalarda olan siniri iyice zirvelere tırmanırdı herhalde. Bu düşünceyle içimdeki Asmin gözlerini devirdi. Onu ne ilgilendirirdi ki? Neden o kadar soğuk davranıyorken aniden çıkıp kafamı karıştıracak şeyler yapıyordu?
Bakışları hiddetle beni bulurken bulduğum ilk duvar köşesine sinmek istedim. Sadece gözleri bile karşısındaki insanı kaçırtmaya yeterdi. "Sana bunu kim yazdı dedim?!"
Tüm hücrelerimin donduğunu hissettim. Öyle bir bağırmıştı ki nutkum tutulmuştu. Birden farkında olmadan cılız fısıltıyı andıran bir isim döküldü dudaklarımdan.
"Kuzey."
Gözleri aniden büyüdü. Patlamaya hazır bir volkanın kızgın lavlarını andırıyordu. Hışımla kolumu tuttu. Kullandığı gücün altında bir an diğer kolumun da kırılacağını sandım.
"Ne dedin sen?" Sesi benimki gibi fısıltıyı andırıyordu. Tek fark benimki korkudan kısılmış ses tellerimin beni mecbur bırakmasıydı, onunki ise ölüm sessizliğini andırıyordu. Olacak bir tartışmaya katılacak takatim yoktu. Ancak bu son kaçınılmaz görünüyordu.
Ben cevap vermeyince kolumdan çekiştirip beni zorla bizim eve sokmaya çalıştı. "Nerde o şerefsiz?!" Direnmelerim çok işe yaramasa da sadece birkaç adım atıp kapıdan girmemizi engelleyebilmiştim.
"Ya bir bırak! Onlar az önce Mardin'e döndüler. Evde değiller!" Kolumu boşluğundan yararlanıp hızla çektim. Bir yandan annem gilin seslerimizi duyup gelmemeleri için dua ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASMİN
RomanceNe hissetmesi gerektiğini bilmiyordu, Asmin. Doğup büyüdüğü şehrine, Mardin'ine veda ediyordu artık. Çok şey yaşamıştı bu şehirde. Onun için de kolay değildi her şeye bir anda veda etmek. Ama ailesi ile birlikte yeni bir hayata yelken açmaya İstanbu...