SIR
"Gizem anlamın yokluğu değil, anlayabildiğimizden daha fazla anlamın varlığıdır."
Dennis Covington
Akay günlerini sadece zaman öldürmek üzerine harcıyordu Beliz'in "bitsin" telefonundan sonra. Yüreğinde sönmeyen bir ateş vardı, kimi zaman kıvılcım olup kimi zaman yangına dönen. Evden çıkmayı tercih etmiyor, kitapların dünyasına dalıyordu odasında çoğu zaman. Aklı hep Beliz'deydi. Yapabileceği çok fazla şey yoktu şu an için o da zamana bırakmıştı her şeyi. Belki zaman öfkeyi dindirir, belki kırgınlığını bir nebze azaltır, belki beni özler diye umut etse de günden güne bunun olmayacağını da görüyordu bir yandan. Beliz'in karşısına geçip "kendine gel, böyle kolay bitmesine izin veremezsin!" demek istiyordu kalbi ama buna ne yüzü vardı ne de cesareti. Kaybolduğu kitapları arasında sadece sayfaları çeviren bir ruh gibiydi. Çoğu zaman roman ilerledikçe ne olduğunu anlamıyor, geriye dönüyordu. Çünkü sadece sayfayı çevirmiş, okuduğu hiçbir şeyi anlamamış oluyordu o an. Kaç gece kaç gün geçtiğinin dahi farkında değildi. Beliz'i öyle çok özlemişti ki onun sesini duyup, sarılabileceği tek bir an için her şeyi feda edebilirdi. İçine sinmiyordu bu ayrılık Akay'ın. Elbette ilişkiler yürümeyebilir, bitebilirdi de ama Akay mantıklı bir zemine oturtamıyordu bu süreci. Kişisel bir çatışmaları, kavgaları olmamıştı. Aksine oldukça iyi anlaşıyorlar, çok güzel zaman geçiriyorlar, birbirleriyle her şeylerini paylaşıyorlardı. Son konuyu her ne kadar paylaşamamış olsa da bunun da çok ciddi bir sebebi vardı kendi içinde Akay'ın. İfade edememiş, gerçeği anlatamamıştı daha kötü sonuçlar doğurmasından korktuğu için fakat şimdi kendi cezası olmuştu o kötü son. Buraya varacağını tahmin etmemiş, en azından Beliz'in yanında olabileceğini düşünmüştü böyle bir karar verirken. Hiçbir şey beklediği gibi olmamıştı. Şimdi de odaya hapsolmuş, her gün 1 roman bitiriyor, yarısını anlıyor yarısını öylesine geçmiş oluyordu. Bu amaçsız zaman geçirişinden öyle bunalmıştı ki uzandığı yatağından kalkıp banyoya gitti. Aynada gördüğü yüzü tanımıyordu. Saçı sakalı birbirine girmiş, gözleri kan çanağına dönmüş yabancı bir adamdı bu, hiç tanımadığı. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçtiğinde içi sıkılmaya, ruhunda morfinini bulamadığı acılar çekmeye devam ediyordu. Bir kahve alıp tekrar odasına döndü. Kahve sevmezdi aslında o ama ona Beliz'i hatırlattığı için sadece kahve içiyordu artık su dışında. Çalışma masasının üzerine bardağını koyduğunda masanın dağınıklığı da ayrı bunaltmıştı onu. Her şeyi eliyle sıyırıp masasının solunda bulunan çöp kovasına itti. Bu esnada yere düşen not kâğıdı ilişti gözüne. Henüz Beliz bitsin demeden önceki çıkardığı listeydi bu Mustafa Uğur hakkında. Bazılarını elemiş bazılarını araştırmaya değer bulmuştu. Fakat devam edememişti "ayrılık kararı" sonrasında. Eğilip kâğıdı eline aldı tekrar, bu durum onu her ne kadar ilişkisinin bitmesine kadar sürüklemiş de olsa çok güçlü bir inancı vardı elinde tuttuğu bu gizeme karşı. Bir an duraksayıp, taradı her şeyi hızlıca zihninde. "Neden vazgeçtim?" diye sorguluyordu kendini. Bu araştırma ve peşine düşme eylemi ona Beliz'i kaybettirmişti belki de. Uğrunda Beliz'i kaybettiği bir eylemi neden yarıda bırakmıştı? En azından sonuna kadar gidip, "onu kaybettim ama değdi de!" demek istiyordu şu an. Yatıp zaman öldürmek ona bir şey kazandırmayacaktı. Tekrar banyoya gidip, saçını sakalını düzeltti, elini yüzünü yıkadı yeniden. Aynada gördüğü yüz daha bir heyecanla bakıyordu şimdi ona. Yeniden bir motivasyon kaynağı bulmuştu kendine. Odasına dönüp daha önceden çıkardığı listeye bakmaya devam etti. Elediği kişileri tekrar gözden geçirdi. Ya yaşları çok küçük ya da oldukça yaşlı kişilerdi sosyal medya hesaplarına göre. Kargo gönderebilecek potansiyelde 4-5 profil daha bulmuştu. Biri Beliz'in de gördüğü tamirci olan Mustafa Uğur idi. Onunla telefonda görüşmüş ve olmadığını anlamıştı. Şahsın yalan söylemediği kargo gönderilen adresten belliydi. Çünkü kargo paketi üzerinde yazan şehir ile tamirci Mustafa'nın yaşadığı yer aynı değildi. Akay ilk önce paket üzerinde yazan numarayı aramıştı ama "bu numara kullanılamamaktadır" demişti operatör. Sonrasında paket üzerindeki adresi maps uygulaması ile sorgulamıştı, boş bir arazi görünüyordu. Elinde sadece şehir bilgisi kalmıştı. Kargoyu boş arazi gösterdiği şehirdeki bir şubeden vermiş olmalıydı bu gizemli kişi. O sebeple sadece şehri biliyordu. Ona göre de elindeki listeden eleme yapıyordu Akay. Listede kalan son kişilere de ulaşmayı denemişti. Onlar da başka şehirlerden çıkmış, konuyla alakasız duran insanlardı. Akay elindeki listeyi buruşturup çöpe attı küfürler savurarak. Odada oradan oraya yürüyor, neler yapabileceğini düşünüyordu. Bir anda delice bilgisayarın olduğu yere gitmiş, hızlıca sayfalar açmaya başlamıştı. Sırt çantasından kargo poşetini çıkarıp cebine aldı ve birkaç parça eşya koyduktan sonra evden çıktı. Yapabileceği tek şey kalmıştı çünkü o şehre gitmek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE SON PERDE
Teen FictionHayat adil değildi. Belki de adil olması beklenemezdi. Zaten var olma amacımız da tam olarak bir sınav değil miydi? Elbette ki yarışacak, mücadele edecek ve kazanan olmayı umacaktık. Bu sınav koşullarında bazılarımız ayakta kalabilirken, bazılarımız...