SONSUZ MAVİ
Doğruluk sonsuzluğun güneşidir, nasıl olsa doğar.
Wendell Phillips
Beliz öğrendiği gerçekler karşısında kaybolmuştu tam anlamıyla. Bunca yıl bir yalanı yaşamış, ona ait olmayan bir kimliğe hapsedilmişti. Öğrendiği gerçeklerle beraber ait olduğu bir ev ya da bir kimlik de kalmamıştı artık. Öyle bir cehennem içine düşmüştü ki hayattaki varlığını bile hissedemiyordu. Kime üzüldüğünü dahi bilmiyordu bu yalan tiyatro sahnesinde. Kendine mi, hiç tanımadığı ve tanıyamayacağı annesine mi, hala tanımadığı ama bir nebze de olsa tanıma fırsatına sahip olduğu babasına mı, yıllarca öldüğünü sandığı babasına mı bilmiyordu tam olarak. Baskılar ve psikolojik şiddetle geçen büyüme çağını anlamlandırabiliyordu artık. Gerçeklerden haberdar olsa belki rest çekip başka bir yol seçebilirdi daha erkenden. Fakat o şans da tanınmamıştı kendisine hiçbir şekilde. "Al senin senaryon bu, yaşa!" denmişti adeta. Kaybettiği hiçbir an geri gelmeyecekti artık. Yaşadığı kötülükleri değiştirebilme lüksü yoktu. O kötülüklerin ruhunda açtığı yaraları telafi edebilecek bir seçeneği de yoktu. Elinde hiçbir şey yoktu artık Beliz'in. Senelerce "biz olamadık hiçbir zaman" diye üzüldüğü annesi bile "annesi" değildi. Dağılmış, kaybolmuş, tükenmiş hissediyordu tamamen. İsyan etmek de hiçbir şeyi geri getirmeyecek, anca kendini hırpalamaktan başka bir şeye yaramayacaktı. Karşılarına çıkıp, "neden?" demek dahi gelmiyordu içinden. Nasıl bir cevabı olabilirdi ki bu sorunun? Ne gelenek ile açıklanabilirdi olanlar ne de âdet. Hangi âdet bir kadını hayattan koparmaya sevk edebilirdi ki? Hangi gelenek ile bir çocuğun geleceğini çalmayı haklı çıkarabilirlerdi? Hem sevdiği kadın hem çocuğu elinden alıp adeta sürgüne gönderilen Demir Bey'in suçu ne olmuştu ki sevmekten başka? Bu, "tam anlamıyla saf bir kötülük!" diye düşünüyordu Beliz de. Başka bir açıklaması olamazdı. Kötüydü bunları planlayan, uygulayan, karşı çıkmayan insanlar! Ve ne yazık ki bu insanlara senelerce ailem demişti. Yaşadığı üzüntü ve kederin yanı sıra müthiş bir hayal kırıklığı vardı aynı zamanda hissettiği. Dedem, annem, dayım dediği insanlar gözlerinin içine baka baka rol yapmıştı yıllar boyu. Çektiklerine şahit olmuşlar, nasıl yıprandığını gördükleri halde seslerini çıkarmamışlardı. İçinde yaşadığı baba eksikliği tüm ergenliğini etkilemişti Beliz'in. "Keşke yaşasaydı, yaşasa nasıl olurdu, neden hep yalnızım?" gibi cevabını veremediği sorularla boğuşmuştu. Halbuki bunun cevaplarını yaşayarak öğrenebilirdi de. Çünkü ölen kişi babası değil, annesi sandığı şahsın kocasıydı. Yani bir enişte! Korkunç bir gerçekti bu onun için. Günlerce ağlayarak babasını hayal etmiş, "yaşasa nasıl biri olurdu, nasıl görünürdü, bu yapılanlara müsaade eder miydi?" diye sorgulayıp durmuştu. Oysa babası hayattaydı. Kayıp bir hayat ve kayıp bir zamandı bu geçen 19 yıl. Bunu idrak etmesi dahi çok zor bir eylemken, Beliz bizzat yaşayan ve tecrübe eden taraf olmuştu genç yaşında. Şimdi elinde kocaman hayal kırıklıkları, ruhunda asla kapatamayacağı bir boşluk, kalbinde hüzün kalmıştı sadece. Tıpkı babasının da söylediği gibi geçmişte daha farklı tercihler yapılmış olsa bambaşka hayatlara sahip olabilirlerdi. Hiçbir pişmanlık yeni bir kazanım sağlayamazdı artık onlar için. Bir tarafı öfke dolu bir nefretle hesap sormak istiyordu, bir yanıysa hiçbir şey...
Akay trajikomik bir şekilde tanışıp, sonrasında âşık olduğu bu kadının hayatında başka bir perde açmıştı asla tahmin edemeyecekleri. Küçük bir sır sandığı bilinmezlerin ardından bambaşka gerçekler çıkmıştı. Hayatta tesadüf sandığımız her şey aslında kusursuz şekillerde birbirine bağlıydı. Hiçbir şey sebepsiz değildi ve hiç kimse hayatımıza tesadüfen girmiyordu. Çocukluğundan beri gördüğü rüya rutini yapbozun parçasını tamamlamış gibiydi onun için. Birileri anlatsa "hadi oradan!" diye geçiştireceği olayları bizzat yaşayarak şahit olmuştu. Beliz'in yaşadığı yalan hayata ayrı üzülüyor, Demir Bey'in çektiklerine ayrı üzülüyordu Akay da. Empati yaptığı zaman Demir Bey'den daha farklı bir duruş koyamıyordu ortaya. Gencecik yaşında ailesine güvenmiş, sevdiği kadınla kavuşmak için elinden gelen mücadeleyi vermiş biriydi Demir Bey onun için. Aynı durumda olsa o da ailesine güvenmeyi tercih eder, Beliz'e kavuşabilme hayaliyle aynı davranırdı. Hangimiz yapmazdık ki? Kim ailesinin bu denli kötü bir ruhla hareket edeceğini düşünebilirdi? Doğup büyüdüğü çevre, yaşı, aile ilişkileri düşünüldüğünde Demir Bey'in çok fazla seçeneğinin olmadığı belliydi. Gülin Hanım da sevdiği adama ve ailesine güvenen masum piyonlardan biriydi. Ortada bir hata ya da günah varlığı tartışılabilirdi belki de ama bunun bedeli tamamen Beliz'e faturalandırılmıştı. O hiçbir eylemin sebebi değil, sonucuydu sadece. Annesi babası elinden alınıp, halaya teslim edilen günahsız bir çocuktu. Akay tüm bunları düşündükçe deliye dönüyordu adeta. Beliz ile empati yaptığında kaldırabileceği bir yük olmadığını fark ediyordu. Onun da ne yapacağını, ne düşündüğünü, ne hissettiğini bir yere kadar anlayabiliyordu. Her şey değişmişti artık Beliz için. Akay daha fazla yalnız kalmasını istemiyor, onunla konuşmaya can atıyordu. En son olanlardan sonra Beliz "sözde annesinin" evine dönmemiş, üniversitesinin olduğu şehre gelip Özge ile yaşadığı öğrenci evine geçmişti. Akay da olanları sindirebilmesi için biraz zaman vermişti ona, rahatsız etmemişti bir süre. Ne zaman ihtiyacı olursa ona ulaşması gerektiğini söylemişti binlerce defa. Fakat kendisi ihtiyaç duyuyordu şu an Beliz'e. Daha fazla beklemek ve zaman kaybetmek istemiyordu. Apartmanın önüne geldiğinde bir süre dolanıp doğru karar olup olmadığını düşündü davranışının. Henüz her şey çok yeniydi ve "hadi bizi konuşalım" demek absürt bir aksiyondu aslında. Öyle şeyler yaşanmıştı ki geçen her saniyenin hayatımızda çok değerli olduğunu fark etmişti Akay da. O yüzden de hiçbir anı kaçırmak ve ötelemek istemiyordu artık. Asansörden çıkıp zile bastı. Bir süre sonra Beliz açmıştı kapıyı. Sessizce içeri aldı Akay'ı. Saçı başı dağınık, yüzü solgun, göz altları yorgunluktan morarmış, göz kapakları ağlamaktan şişmiş bir Beliz ile karşılaşmıştı tahmin ettiği gibi. Kolay şeyler yaşanmıyordu, kendini toparlamak için hayli zamana ihtiyacı vardı Beliz'in de. Salona geçip oturdu Akay. Ne konuşacağını dahi bilemiyordu. Beliz bozmuştu sessizliği:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE SON PERDE
Novela JuvenilHayat adil değildi. Belki de adil olması beklenemezdi. Zaten var olma amacımız da tam olarak bir sınav değil miydi? Elbette ki yarışacak, mücadele edecek ve kazanan olmayı umacaktık. Bu sınav koşullarında bazılarımız ayakta kalabilirken, bazılarımız...