part 7: uzay boşluğu.

37 4 1
                                    


KALOPSİA
"Uzay Boşluğu"

🎶Yüksek Sadakat- Fener

Hayattaki iyi anlara odaklanmaya meraklıydım her zaman. Bana göre iyi olaylar bize gelmezdi, göz gözü görmeyen bir sisin arasına saklanmış iyiyi fark etmemiz gerekirdi. Karanlığın arkasına saklanmış ışığı bizim aramamız gerekirdi, ışık bize doğru gelemezdi, biz ışığa ilerlerdik. Kendi çabamız olmadan mutluluğa ulaşamazdık. Aydınlığa kavuşmak istiyorsak, ışıktan korkmamalıydık. Yanmaktan korktuğumuz için ışığa ilerlemiyorduk belki, fakat kim yanmanın kötü bir seçenek olduğunu söylemişti ki? Kendi yolumu görebilmem için ışık gerekiyordu ve o ışık kaynağı için kendimi yakmaya hazırdım hayatımın her anında. Aydınlatmak için yanmak gerekiyordu, bunu öğrenmiştim, kimseden değil, kendim öğrenmiştim, aklıma kazıya kazıya.

Sayıklamıştım kendi kendime, aydınlatmak istiyorsan yolunu, ilk yanan sen olmalısın, başkalarının değil, en önce kendi yolunda ilerleyen sen'den başlaman lazım.

Bu düşüncem değişmemişti geçen zamana rağmen. Esen rüzgar dağıtmamıştı bu düşüncemi; dağıtmamıştı, hatta sarsmamıştı bile. Çünkü haklıydım. Bunu biliyordum, haklı olduğumu biliyordum. Doğru düşünüyordum.

Optimist birisi olmak için çabalıyordum ve bunun için en önce düşüncelerimi değiştirmiştim. Pembe rengini her zaman sevmiştim. Sevdiğimi reddettiğim zamanlarda bile içimdeki İris her zaman pembeyi sevmişti. Sevdiğim rengi değiştirmemiştim, sevdiğim rengi ortaya çıkarmıştım; kendime itiraf etmiştim ve bu düşüncelerimi değiştirmekte en büyük adımdı.

Güneş beyaz tenimi yakarken yanaklarımdaki kasların sızladığını hissediyordum. Gülümsemem durmuyordu. Sürekli yüzümde aptal bir gülümseme vardı, sürekli. Tek bir anlığına bile azalmıyordu bu otuz iki diş gülümsemem. Gözlerim karşımdaki kişiye bakıyordu, tebessümümün sebebine.

Neden gülümsediğimi bilmiyordum, bildiğim tek şey sebebinin o olduğuydu.

"Yalnız makarna salatasından hiç yememişsin, beğenmedin mi?" dedi Kıraç sohbetinin arasında. Lisedeyken nasıl birisi olduğu hakkındaki konuşmasını büyük bir heyecan ve ilgi ile dinlerken araya sıkıştırdığı soru afallamama sebep olmuştu.

"Beğendim," dedim kendimi suçlu hissedermiş gibi. "Beğendim ama doydum ben."

Gözleri ile birkaç saniye beni süzdü. Ardından ekledi, "Batı'yı öldüreceğim." dedi ciddi bir sesle. Ama ciddi olmadığını biliyordum. Yani... biliyordum değil mi?

"Gerçekten doydum," dedim onu ikna etme isteği ile doluşurken. "Batı'ya bir şey yapmana gereken yok. Tek yapman gereken ona teşekkürümü iletmek olur. Yiyecekler efsaneydi." dediğimde tereddütlü bakışları üzerimdeydi. Sanki yüzümden anlayacaktı söylediklerimin doğru olup olmadığını.

"İyi," dedi huysuz bir sesle. "Teşekkür ederiz." Sesi gerçekten çok huysuz çıkmıştı.

"Neden huysuz çıktı sesin?" diye sordum merakıma yenilerek.

"Ona teşekkür ederiz de, bana yok mu bir teşekkür şimdi?" dedi o da. Duraksadım. Unutmuş ol

"Teşekkür ederim, Kıraç." dedim huysuzluğunu hızla geride bırakmasını arzulayarak.

KALOPSİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin