On Üçüncü...

372 12 1
                                    

16-10-90

-*-*-

Yazar'dan;

Genç kadının gördüğü rüyanın üzerinden bir gün geçmesine rağmen hâlâ etkisinden çıkamıyordu. Kendi bile kendinin ne yapacağını kestiremezken bunu düşünmesi biraz garipti. Neredeyse gece yarısı olmuştu. Gökyüzünde Dolunay'ın çevresi yıldızlarla süslenmişti. Evin giriş kapısındaki kalın ve yüksek merdiven düzlüğüne oturup elindeki boş mektup kağıdına ve kaleme bakmaya başladı.

Dokunmaya, hatta ve hatta gözlerinin siyahlarına bakmaya kıyamadığı Karan'ı şu an ölümün soğuk elleriyle boğuşuyordu. Belki de ölmüştü?

Genç kadın ağlamaktan kızaran gözlerini ovaladı. Zor susmuştu. Neredeyse bir gündür ağzına tek lokma yiyecek koymamaştı fakat buna rağmen canı yemek yemek istemiyordu.

Hilal'e cevaben bir şeyler yazması gerektiğini ve bunun hemen yarın postaneye götürülmesi gerekiyordu ki bir an önce cevap gelsin. Arkasını, merdivenin evle bitişik kenarına yasladı. Duvarın ve havanın soğukluğu soğuktan dişlerini titretse de içeri girmekten menetmişti kendini bu mektubu yazana kadar. Elleri titreyerek ilk hitap kelimesini yazdı:

Hilal'ime;

Hilal, mektubunu aldım. Şu an çok kötü hissediyorum kendimi. Çıkmazdayım. Elimde olsa şu an daha gelirdim oraya ama...

İşte. Karan'a her dakika dua etmekle geçiyor vaktim. Mektubunu aldığımda dersteydim. Hatırladıkça midem kramplar giriyor.

Karan'ın her durumundan haberdar etmeni istiyorum beni. Mektup bu, çok zamanda gidip geliyor. Alır almaz cevap ver bana. Gülay'a dikkat et olur mu, biliyorsun durumu. Uyanırsa ona benden bahset. Ona olan hislerimden bahset...

Ya da bahsetme, bununla ilgili bir mektup yazayım ben en iyisi. Orada güvenebileceğim tek kız sensin Hilal'im.

İmza:
Aslıhan

Aslı, imzasını attıktan sonra kağıdı ikiye katlayıp yün hırkasının cebinden zarfı çıkardı ve ikiye katladığı kağıdı içine koydu.

Yavaşça merdivenden kalkıp dolu gözlerle evine girip kapısını kilitledi. Mutfağa girip yerde, üstü sofra beziyle kapatılmış gözleme leğenini açıp rastgele bir gözlemenin yarısını koparıp annesinin gönderdiği salçayı banıp yedi.

Gözlerinden yaşlar akarken derbeder -Onu tanımlayan kelime buydu- şekilde yemek yemesi ona da komik gelmişti aslında. Karan olsaydı dalga geçerdi.

Karan'ın günlüğünden:

Yıl:1978-16. Yaşımın ilk günü.

Bir süredir merak saldığım bu günlük yazma işine bugün babamın verdiği harçlıkları biriktirerek aldığım bu defterle gerçekleştiriyorum. Ölmeden önce bunu denemem lazımdı ve gerekeni yaptım. Aslında buna beni ikna eden karşı komşumuz -Anne ve babalarımız (özellikle de babalarımız) çok yakın dostlar. O önerdi bana da. Adı Aslıhan ama onu sinirlendirmek için sürekli adını unutmuş gibi yapıyorum, ya da okuduğu sınıfı unutmuş gibi yapıyorum. Siyah saçlı, hafif buğday tenli. Esmer değil, beyaz tenli de değil. Sürekli upuzun elbiseler giydiriyor annesi. Gözleri ela, ya da açık kahverengi. Hiçbir zaman dikkatli bakamadım gözlerine. Çok garip biri. Bazen Karadeniz dalgaları gibi asi, bazen marmara gibi durgun ve sakin. Kediye benziyor. Damarına basmadığın sürece iyi biri ama ben iyi hallerine çok az rastlıyorum onunla çok uğraştığım için. Annem ilerde benimle onu evlendireceğini söylüyor.

Çok güzel gülüyor ama. Sırf gülüşü için bile onunla evlenebilirim diye düşünüyorum. Hem ondan bir kızım olursa ismini Leyla koyacağım.

Onunla konuşmak bazen kalbimin anlamadığım şekilde çokça çarpmasına sebep oluyor.
Geçen gün kar topu oynarken kocaman bir kar topunu alnımın ortasına attığında da benimle konuştu ama olmadı çünkü yeri boylamıştım.

Yanı başımda durup 3 sene önce aldıkları ancak ona yine de büyük gelen kırmızı, üzerinde sarı renk çıtçıtlı düğmeleri ve başındaki kocaman şapkayı çekip, montunun kollarını da sıvayıp yüzüme bir ton kar atmıştı.

Neden diye merak ediyorsundur günlük'cüğüm, merak etmesen de anlatıyorum:

Onun kedisi vardı beyaz renk, iki kulağının arasında siyah tüyler vardı ama çok azdı. Büyükannesinin diğer kızı yani teyzesi hastalanınca köye gittiler. Gideken de kedisini bana bıraktı. Ben de ilgilenemedim, annemler bahçeye koydu kediyi. Kar da yağınca kedi soğukta öldü. Tövbe tövbe... Babam, kedi ölünce başka kedi buldu Aslıhan'a. Anlamaz sandım ilk başta ama anladı. Büyümüş de küçülmüş dedi babam Aslıhan için.

Neyse işte biz bu olaydan sonra Aslıhan'la bir daha asla bir araya gelmedik (Asla ondan kaçmadım), taa ki, o güne kadar. Beni o karlarda boğmaya yemin ettiğini söyledi ağlayarak, ben de gözlerinin ve burnunun kızarmasıyla dalga geçtim. Onun neredeyse dizine kadar gelen kar benim diz altıma zor yetişmesine rağmen dediğini yapıp beni o kara gömdü. Babam beni zor kurtardı onun elinden. Vallahi korkulur bu kızdan. Annem eğer sözünde durup beni Aslı'yla evlendirirse biraz daha ilerde, onu asla kızdırmayacağım, sevgili günlük.

Aslıhan'dan:

O gün geldi aklıma. Sinirle ağlayarak onu kara gömüp boğmaya çalıştığım...

Sebebini hatırlamaya çalışıyordum ama aklıma bir türlü gelmiyordu. Dakikalarca düşünüşün ardından aklıma bir beyaz kedi yüzünden olduğu geldi.
Bu gerçek sebebi miydi bilmiyordum. Eski günlüğümü karıştırıp bununla ilgili bir şeyler var mı diye bakmam gerekiyordu sanırım. Merak etmiştim birdenbire.

Salça kavanozunu elimden bırakıp elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Depar atarak gittiğim küçük dolabın başından eski günlüğümü çıkarıp sayfalarını teker teker karıştırırken her sayfada 'o'nun adını gördüm.

Bir sayfada gözüme, 'kar' kelimesi çarptı. Ondan sonra ilerlediğim bir-iki sayfayı geriye çevirip okumaya başladım. Tarihinde Kasım 17-1978 yazıyordu. 15 yaşıma girdiğim gün yazmışım bunu.

Bugün sana daha önce de anlattığım Karan'ı boğmaya çalıştım sevgili günlük. Yaptığım şey canice bir şeydi ama hak ediyordu bence. Gülay'la geziyorlardı. Neymiş de işleri varmış. Ağzımı bozmak istemiyorum ama olur mu öyle şey canım!? Karan'la sadece ben gezebilirim. Annem ona ağabey dememi tembihliyor zaten ama Zeliha ablam abi dedirtmiyor. Ne diyeceğimi şaşırdım ben de.
Neyse, konum bu değil, konum Karan.

Beni deli ediyor. Neymiş bu kedi sevdası çok fazlaymış-mış. Bir tane vuracağım yüzüne görecek ama seviyorum işte be günlük. Biri benim ağlamamla dalga geçseydi var ya, tekmeyi bir basardım, görürdü. Ona merhametli davrandığımı düşünüyorum kara batırıp boğmaya çalışarak. Ah o Mustafa Agabey yok mu o Mustafa ağabey...O olmasaydı ne güzel boğacaktım onu. Kısmet değilmiş. Bir dahakine tamamlayacağım o işi kesinlikle!!!

HAYALLERİME DÜŞEN SON DAMLALAR (KİTAP OLUYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin