See-laaaamm
Sık sık bölüm yazmaya çalışıyorum umarım güzel yazıyorumdur
Veee
İyi okumalarr⭐️.
Kapıda işlemleri hallederken, az önceki şüpheli asistan beni dikizliyordu. Hayır arkamda gözüm yoktu ama masada duran aynadan belliydi.
Son kağıda da imzamı attıktan sonra, kapıya yöneldim. Tam o sırada asistan kolumu yakaladı.
"Bişey mi oldu?" adamın maskeli yüzü cidden bir mimik bile belli etmiyordu. Yanıt beklerken, arkasından odamda olan kar küresini çıkardı. Tek kaşımı kaldırıp kar küresini elime aldım.
"Odanızda kalmış, sizin sanırım" deyip gitti. Sesi buz gibi soğuktu, konuşurken istemsizce korkuyordunuz.
Elimdekine bir baktım, sonra aklıma gelenle altındaki pil yerine baktım. Altından düşen ufak kağıt parçasıyla, çömelip yerden aldım. Daha sonra dikkat çekmemek adına dışarı çıktım.
Hava çok soğuk ve fırtınalıydı, dışarı çıkmanın pek de iyi bir fikir olmadığını anlamıştım. Kağıdı açtım.
O ne, sağ tarafta bişey mi var?
Yüzümü buruşturdum, bu ne demekti şimdi? Sağ tarafıma dönüp baktığımda, siyah ceketli bir adamın karşımda dikildiğini gördüm.
Zihnimin bana oyun oynadığını düşünürken, birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım. Gitmiyordu, oradaydı, ve bana bakıyordu. Yavaş yavaş ilerledim, gerçek olduğuna hala inanmadığım adama. Sonunda karşısına dikildim. Elimin birini adamın yüzüne doğru kaldırdım, elim yüzüne deyince bunun bir oyun değil gerçek olduğunu, böylesine korkunç birine dokunduğumu anladım.
Bir adım geri atarken, adam bir kolumu yakaladığı gibi sıkı sıkı tuttu. Çekiştirmeye başladığında tam ağzımı açacaktım ki beni hastanenin kör kısmına götürüp ağzıma elini bastırınca kalakaldım. Şapkasını biraz kaldırınca iki çift gözle karşı karşıya geldim, tabi bu beni hayatımda en çok korkutan gözlerdi.
Beş saat sonra
Ağır ağır gözlerimi açınca, hastane olmadığımı biliyordum. Boynum yana düşmüş, ellerim bağlıydı ve bir arabanın içindeydim. Sürücü gözlerini aynadan gözlerimle buluşturunca, sırıttı.
Kaşlarımı çattım bu da kimdi böyle?
"Ben, beni nereye götürüyorsunuz?" sürücü iç çekince sustum, aşırı derecede ciddi duruyordu. Yutkunup, tekrarladım.
"Soru sordu-"
"Üzgünüm, söyleyemem" net sesiyle birlikle göz devirdim, ne demek söyleyemem ya!
Bir kaç dakika sonra artık bileklerim acımaya başlamıştı, huysuzca kıpırdandım. Masumca gözlerimi aynaya diktim, ve bana bakmasını bekledim. İki saniye geçmeden gözlerimiz buluştu, ne bakıyorsun anlamında kafasını salladı. "Şey benim ellerim acıyor, acaba beni çözer misiniz?" Adam arabayı sağa çektiğinde beni çözeceğini düşündüm. Durdu, ve düşündüğüm gibi beni çözmeye başladı.
Tabiki bu kadar saf değildim
Adam iplerle uğraşırken, sıkıştırdığı silah gözüme çarptı. Çaktırmadan aldım, aniden gelen cesaretle bacağına ateş ettim.
Bacağını tutup geri çekildi, acılar içinde bağırırken yarısını çözdüğü ellerimi çekiştirerek kopardım ve arabadan koşa koşa indim. Etrafım ormanlıktı, nereye gideceğimi bilmezken buradan uzaklaşmamın en iyisi olduğunu anladım. Ancak yürüyerek burdan en fazla yarım saatten uzaklaşırdım, arabayı ödünç alsam sorun olmazdı değil mi?
Sürücü koltuğuna bindim, adam oradan bağırırken bir an olsun acımıştım. Lakin canım herşeyden kıymetliydi. Ne kadar araba sürmeyi bilmesemde umurumda değildi.
Yollar boştu, o sırada arabada olan telefon çaldı. Numara tanıdıktı, ve üzerinde patron yazıyordu. Kaşlarımı çattım, telefonu açsam da hiçbir zararı gelmez diye düşündüm.
"Alo?"
"Sen nerdesin ha- Alo?" sinirli çıkan ses çok çok tanıdıktı. Bu kadar yakın hissetmem normal değildi, sustum ve karşımdakinin konuşmasını bekledim. "Konuşun, kimsiniz?"
"Sizin kaçırmaya çalıştığınız kişiyim, ne istiyordunuz anlamıyorum ki benden, öyle kendi halimde biriyim ne istiyosunuz ne-"
"Jisung"
Kendinden emin duran suratı, kısık bakan mavi gözleri, birbirine eşit dudakları ve açık kahverengi saçları, asla sıradan bir insanın sahip olamayacağı bir güzelliğe sahipti.
Yaklaştı, yaklaştı. Kulağımın hizasında durdu, sonrasında fısıldadı.
"Bu simayı hiç unutma, Han Jisung"
Aklımdan bu an film şeridi gibi geçti, arabayı aniden frenledim. Gözlerim dolmuştu, şimdi napacaktım?
"Siz- sen"
"Bu kadar saf olduğunu düşünmemiştim, Han"
"Beni, bırak artık yalvarırım sana" kan ter içinde kalmıştım, gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Kirpiklerime kadar titriyordum. "Şuan konumun gözlerimin önünde serili, kuş kafesine gelmek üzere, öyle değil mi?"
"Lütfen"
"Görüşürüz!" yüzüme kapatmıştı, geri aradım. Açmıyordu.
Arabadan indim, elimdeki telefonu öyle bir sıkıyordum ki. Herşeyimi bu telefondan gördüğüne emindim, bu yüzden telefonu yere atıverdim.
Fakat sonra fark ettim ki, artık ulaşım sağlayabileceğim hiç birşey kalmamıştı kısaca burada kalmıştım.
.
HEHEHEHEHEHEHE
ay herşey de bir bölümde olmasın demi
Umarım sevmişsinizdir
Diğer bölüm yoldaaa
Sizi seviyorumm❤️🎧