Sınav haftası bile bölüm yazan yazarınız geldiii
Umarım iyi gidiyorumdur, önerilerinizi belirtin lütfen
Sizi seviyorumm iyi okumalar🎁🎄.
Arabada artık sıkıntıdan patlayacaktım, daha ne kadar yol gidecektik böyle?
"Minho, daha ne kadar gideceğiz?"
"Az kaldı" göz devirdim, ne demesinş bekliyordum ki? Elim telefonum için cebime gitti, fakat telefonumun olmadığı aklıma geldi. Acilen yeni bir telefon almalıydım.
"Minho"
"Bebeğim"
"Şirkette işin bitince, telefoncuya-"
"Hayır" ne demek hayır? Yetişkin bir bireydim.
"Ne demek hayır? Minho, okula gitmemi yasakladın, her şeyimi elimden aldın, bırak kararlarımı da ben vereyim"
"Sınırlarını daha fazla zorlama istersen"
"Hah, ben mi sınır zorluyorum? Geldiğimden beri ağzımı açtırtmıyorsun, bıktım artık, ben böyle bir hayat istemiyorum!"
"Git o zaman Jisung, gidebilecek yerin varsa" gözlerim dolmuştu, yine yapıyordu, yine canımı yakıyordu. Kafamı eğdim ve en iyi yaptığım şeyi yaptım, susmak. Susmak, ağlamak... Acaba benle konuşurken bir gram düşünüyor muydu?
Camı açıp biraz nefes almak istedim, fakat açar açmaz camın kapanması bir olmuştu. Yine sustum.
Geleceğimiz yere varmış olmalıydık ki, Minho arabayı yavaş sürmeye başlamıştı. Kafamı kaldırdığımda, şaşkınlık bedenimi sardı. Nasıl yani, bu adam düz bir şirkette çalışmıyor muydu?
Geldiğimiz yer, Kore'nin en iyi üniversitediydi. Etrafıma bakarken, arabanın park edilmiş olduğunu bile anlayamadım.
"İnecek misin?" kafa salladım, kapıyı açıp indim, yutkundum. Burası çok güzeldi, ancak hiçbir zaman buralara gelemeyecek olmak canımı yakıyordu.
Öylece dururken, Minho yanıma geldi. Elimi tutup, gözlerime baktı izin ister gibi. Kafamı salladım, içeri girerken bütün gözlerin bizim -veya sadece benim- üzerimde olduğunu hissediyordum.
İçeriside, en az dışarısı kadar iyiydi. Büyülenmiş gibiydim. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, ama burada kalıp saatlerce gezmek istiyordum.
"Minho" beni duymazdan geldiğinde, elini sıktım, sonuç, dönmedi bile.
En son, müdür, yazılı odanın önünde durduk. Neden buraya gelmiştik?
Kapıyı bile çalmadan içeri girdiğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı, içeride kimse yoktu ve daha da hayrete düşüren nokta, Minho'nun müdür koltuğuna geçip rahatça oturmasıydı.
"Jisung, otursana" bir an bana mı diyor diye düşündüm, sonra daha fazla saçmalamadan önündeki koltuklardan birine oturdum. "Sen sormadan cevaplayayım, evet burası benim okulum, müdürüde benim mantıken. Ve hayır, bu üniversiteye gelmeyeceksin" son dediği cümle sadece yüzümü düşürmüştü.
"Peki, gezebilir miyim? Lütfen" iç çekti, beklemediğim anda önüme geçip yüzüme eğildi.
"Öpersem, gidersin" yüzümü çevirmedim, çünkü burayı gezmek şuan her şeyden önemliydi. İtiraz etmediğimi görünce, dudaklarını hafiften dudaklarıma bastırdı. Geri çekilecek sanırken, öpücüğü yavaş yavaş derinleştirmeye başlıyordu. Ellerimi omuzlarına koyup hafiften ittirdim, bu sefer zorlamadı ve kendini geri çekti.
"Artık gidebilir miyim?"
"Gidersin" ayağa kalktığımda, son kez belimi tutup kendine çekti, ardından yanağımı öptü. Bir daha ona bakmadan, odadan çabucak çıktım.
Odadan çıktığımı gören öğrenciler, sanki çok değişik bişey yapmışım gibi bana bakıyordu. Etrafıma bir göz gezdirdim, sağ taraftaki sınıfların olduğu taraf çok ilgi çekici ve ferahtı. O tarafa doğru ilerledim.
Koridorda dolanırken, biri kolumu tuttu. Önce kolumu tutan ele, sonra da yüzüne baktım.
Nerdeyse benimle aynı boyda olan, ufak çocuk bana gülümsüyordu. Bembeyaz teni, düzgün burnu, küçük yüzüyle oldukça tatlıydı. Bu çocuğun burda okuduğunu bilmesem, yaşıtız derdim.
Elini kolumdan çekti ve tanışmak için bana uzattı.
"Merhaba, ben Sunoo"
.
DARARARAAAA
sunooyu da kattım işin içineee
Engene değilim ama Sunooyu çok seviyorum
Neyse bölümü yazarken çok keyif aldım siz ne düşünüyorsunuz
Diğer bölümde görüşürüüzz💍💫