9. Bölüm

475 25 24
                                    

Sabah uyandıklarında her zaman ki gibi kahvaltılarını yapmışlardı. İkisinde bugün ayrılacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden kimse konuşmuyordu. Jea sessizlikten rahatsız olup "merak etme hem çok uzun bir görev değil bir ay sadece tamam mı? Hatta yaza girmeden gelirim. Beraber denize gideriz olur mu?" dedi sakin bir sesle.

Minho buruk bir gülümsemeyle ona baktı ve "sadece geleceğine söz verir misin?" dedi. Gözleri dolmaya başlamıştı bile ama ağlamayacaktı. Sevdiği kadının önünde ağlamak istemiyordu.

Jea'nin gülümsemesi sönmüştü. Söz veremezdi ki. Geri döneceği kesin değildi. Jea'nin elinde olan bir şeyde değildi. Zoraki bir şekilde gülümseyip "söz veremem çünkü benim elimde olan bir şey değil ben seni üzmek istemiyorum sende kendini sakın üzme tamam mı? Hem benim görev yapacağım yer çok tehlikeli değil." dedi. Minho onunda kendisi kadar üzgün olduğunu biliyordu ve onu daha fazla üzmemek için masadan kalktı ve çekmeceden çikolatayı çıkardı.

Bir ekmeğe sürüp jea'ye verdi. Jea onun bu haline gülüp ekmeğini yedi. Yemeğini bitirdiğinde hızlıca masadan kalkıp "yukarıda üzerimi değiştiricem." dedim. Yukarıya çıkıp üniformamı giydim. (Üniformayı bulamadımmmm ahahaha)

Minho merdivenlerden çıkarken jea aşağı iniyordu. Bu üniforma ona gerçekten çok yakışıyordu. Jea gülümseyerek Minho'nun yanına geldi ve kollarını açarak "nasıl olmuş" dedi. Minho onun sorusuna cevap vermek yerine hızlı adımlarla yanına gidip ona sarıldı. Gitmesini istemiyordu. Asla böyle bir şey istemiyordu. Ama engelliyemiyordu da. Birbirlerine sarıldıktan sonra arabaya binip askeriyeye gittiler. Diğerleride oradaydı.

Üyeler askerlerin yakınlarının toplandığı bir alanda bekliyorlardı. Askerlerin hepsi inci gibi sıraya girmişlerdi.

Sıraların önüne bir komutan geldi ve selam dur dedi. Hepsi aynı anda selam verdiler. Komutan kalın ve yüksek sesiyle konuştu.

Komutan: gittiğiniz görev çok önemli. Bildiğiniz, bilmediğiniz, kazanabileceğiniz, kazanamayacağınız bir sürü operasyon olacak. Oraya ayak bastığınız anda göreviniz sivilleri korumak, engeliniz teröristler ve gölgeniz ölüm olacak. Bu yüzden burada olan anneniz babanız eşiniz varsa çocuğunuz boynunuzdaki rütbe kolyesini onlardan birine verin ve son kez vedalaşın. Rahat!

Askerlerin hepsi komut geldiği gibi yakınlarının yanına koştu. Jea yanıma gelip kolyesini çıkardı. Bana taktı ve "kaybetme tamam mı? Bence sana da yakıştı." dedi gülümseyerek. Minho ona sarıldı ve gözyaşlarını onun omzuna bıraktı. Evet ağlıyordu.

Ağlamak istemiyordu. Ama içindeki korku onu ağlamaya itiyordu. Hep ona sarılsa hiç gitmese. Jea ondan ayrılıp gözlerindeki yaşları sildi ve güven veren bir sesle konuştu. "Sadece işine odaklan beni düşünmemeye çalış. Müziklerini yaz dansına çalış. Biz gelene kadar da dikkatli olun tamam mı? Eğer gelince sana veya gruba bir şey olursa seni öperim!"

Onu bu şekilde tehdit etmesi Minho'yu güldürmüştü. Arkadan komutanın bağırmasıyla jea son kez Minho'ya döndü ve ona bir kez daha sarılıp "ben yokken sakın ağlama. Ağlarken çok tatlı oluyorsun çünkü."

Jea ondan ayrılıp gözlerindeki yaşları son kez sildi. Sırasına geçti. Ama gözü hala Minhodaydı. Minho ağlamamak için bin takla atıyordu. Komutan onlara görev ile ilgili bir kaç bilgi daha verdi ve helikoptere binmelerini emretti. Bütün askerler sırayla helikoptere bindi. Helikopter gözden kayboldu. Minho bir ay boyunca onu göremeyecekti. Bir ay...

Ne yapacaktı. Sabah kalktığında sarılabileceği bir jea yoktu. Kokusunun bile güvende hissettireceği bir jea yoktu. Ne yapabilirdi ki.

En çokta bu üzüyordu onu. Jea'yi ölüme gitmesini engelleyememesi üzüyordu. İçinde kötü bir his vardı. Çok kötü bir his...

(...)

Yurtta kalmıştı Minho. Jea evin ve arabanın anahtarını ona vermişti ama eve gitmemişti. Yurtta diğerlerinin yanında kalmıştı. Çünkü onlarda çok kötü bir haldeydi. Hepsi dün akşamdan beri ağlıyordu. Minho ve Chan daha olgun oldukları için abileri olarak onları teselli ediyorlardı. Hepsi kolyelere görü gibi bakıyordu. Chan dünde ağlamamıştı. Bu Minho'ya garip gelmişti. Sevdiğiniz bir yere göreve gidiyor %90 ölme ihtimali var ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ağlamaz mıydınız?

Chan ağlamamıştı.

Ve çok uyuyamayan biri olmasına rağmen akşam yemeğinden sonra hemen odasına gidip uyuyor. Yani bize uyuduğunu söylüyor. Üyeler salonda boş boş duvarları yerleri izliyorlardı. Ben Chan mesaj atıp odama çağırdım. Çok merak ettiğim için sordum. "Hyung minji gittiğinden beri hiç ağladığını görmedim. Yani ağlama tabii ama üzülmüyor musun yada içinde bir korku yok mu?"

Chan onun bu sorusuna güldü.

"Siz zaten yeterince kötü durumdasınız. E siz böyleyken bende üzülürsem toparlanamayız. Üzülüyorum ama içinden. Korkuyorum ama içimden sizin yanınızda ağlamamaya özen gösteriyorum. Buna çok takılma. Hem onlar bizi böyle görseler üzülürler. Sende toparlan artık. Ağlama daha fazla yarın konser var hatırlatırım." Minho ona gülüp sarıldı ve birlikte aşağı indik.

Salonda bir hal olmuş veletlerin önünde durup "hadii toparlanın hep böyle mi olacak gelicekler nasıl olsa yeter artık yarın konser var. Bir toparlanın be" dedi bağırarak Minho. Hepsi ayağa kalkıp odalarına gittiler. Üzerlerini değiştirip hep beraber şirkete gittiler. Akşama pratik yapıp kafalarını dağıttılar. Akıllarında hep onlar vardı ama yokmuş gibi davrandılar.

...

10 gün bu şekilde geçti. Bir akşam hepsi oturmuş film izlerken kapı çaldı. Minho ayaklanıp kapıya koştu. Delikten baktığında hiç tereddüt etmeden açtı kapıyı. Gördüğünü bedenle gülümsedi.

Eveeeeetttt neyse ki çok uzun bir ara vermeden yeni bölümü yayınlayabildim. Muhtemelen diğer bölümlerde bu aralıkla gelecek.

Ne düşünüyorsunuz bölüm hakkında??

Sizce kapıdaki kim??

İpucu: Minho çok yanlış bir tepki verdi. (Kapıdakini görünce gülünsedi. YANLIŞ)

Tahminlerinizi alalım. Sizce kim?

~800 kelime~

ASKER×SKZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin