2.BÖLÜM

1.2K 94 19
                                    

Merhabaaa♡

Oy ve yorum yapmayı unutmayalımmmm :))

İyi okumalarr^^

-2.BÖLÜM-

"Gerçek mi bu?" Bu soru sağ tarafımdaki siyah montlu çocuk tarafından dile getirilmişti ve ben de tam olarak sorduğu soru üzerine düşünüyordum.

"Saçmalığın daniskası." Ben sessiz kalırken deri ceketli oğlan sinirden gülüyordu. Bu tavrına karşılık benim de dudaklarım sinirden kıvrılmıştı. 

"Saçmalıksa niye geldin oğlum buraya?" Siyah montlu çocuk, deri ceketli oğlan tarafından ters bakışlara maruz kalmıştı.

"Sen harbi dayak istiyorsun." İkisinin arasındaki gerilimi hissettiğimde artık varlığımı belli etmeye karar verdim. 

"Biraz sakin mi olsak acaba? Hani şu an daha önemli sorunlarımız var ya." Elimdeki fotoğrafı ikisinin gözüne sokmak istercesine havaya kaldırdığımda nihayet ilgi odağı olmuştum. 

Elimdeki fotoğrafı dikkatle inceleyen siyah montlu çocuğun kaşları hafifçe çatıldı. Gözlerini eskimiş fotoğraftan çekmeden elini cebine attı. Yalnızca birkaç saniye sonra elini geri çıkarttığında parmak uçlarında tuttuğu küçük fotoğraf karesi göz odağıma girdi. Elindeki fotoğrafı, benimkinin yanına getirdiğinde gerçekten de iki fotoğrafın birbirini tamamladığını gördüm. 

Ben henüz gözlerimi hala yarım olan fotoğraftan çekmemişken bir fotoğraf daha belirdi. Bende olan fotoğrafın sağı ve solu dolmuştu. Ve o fotoğraf karesi artık tamamlanmıştı. Bakışlarımın gölgesi üçümüzün elindeki tek fotoğraf karesinde düşüyordu. 

Üç ayrı kare, tek bir fotoğrafı oluşturuyordu.

Kalbimdeki sızı üç parçaya bölündü. Her bir karede ayrı bir acı saplandı kalbimin damarlarına. Kanımın damarlarımdan akışı bana acı veriyordu. Canım acıyordu, sızlıyordu, düşmüştü.

Canım yaralanmıştı. Onu kim tedavi edebilirdi? 

Kalbimdeki her bir vuruşu artık daha net hissedebiliyordum. Üçümüz arasındaki gerici sessizliğin içerisinde kalp atışlarım belki seçilebiliyordu. Ruhumun üzerinde gölgeler vardı. 

Beraber doğduğum ama hiç tanımadığım gölgeler.

"Bu fotoğrafa mı inanacağız yani? Saçmalık değil mi? Aptallık bu, birilerinin oyunu!" Sessizlik, deri ceketli oğlan tarafından adeta yarılmıştı. Yüksek sesi, kimsesiz sokakta yankılanırken bize çarpmıştı. 

"Fotoğraf neyin nesi o zaman geri zekalı? Ne oyunu, asıl oyun bugüne kadar oynanmış zaten." Siyah montlu çocuk, daha sakin fakat daha sinirli bir şekilde konuştuğunda gerçekten de ona hak verdiğimi hissettim. Biz bir oyunun içindeki, kaderi belirsiz karakterlerdik. Bizi kim nasıl yönetirse sonumuz o olacaktı ve istesek de buna karşı gelemeyecektik. 

Bize oyun oynanmıştı.                                                                                                                                                 Bize oyun oynayan kimdi?

Sorulması gereken, cevaplanmasını beklediğim onlarca soru vardı. Hepsi dönüp dolaşarak kafamdaki yerlerine oturuyor ve kalkmamaya yemin ediyorlardı. İçimi saran sancı kalbimden başlayarak tüm vücuduma yayılıyor ve beni etkisiz hale getiriyordu. 

"Şimdi ne yapacağız?" Sorduğum sorunun cevabını üçümüzün de bilmediğinin farkındaydım. Ama bu soruyu içimizden birinin sorması gerektiğinin de farkındaydım. 

ÜÇÜZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin