🍁4🍁

330 47 34
                                    

Hellooo
Nasılsınız canlarım?

İyi okumalarr🥰

♣♣♣

Jungkook hala karşısında ki bedene şaşkınca bakıyordu. Kim olduğu konusunda asla bir bilgisi yoktu... Tek bildiği şey, karşısındaki bedenin hayatında gördüğü en güzel kişi olduğuydu.

Jimin tarafında ise işler çok daha farklıydı. Sabahtan beri pencere pervazında durup izlediği ve aklını kurcalayan adam bir anda odasına dalmıştı. Belli ki gideceği yeri karıştırmıştı, çünkü en az kendisi kadar şaşkın görünüyordu. Ama yine de bu, şu anda canlı canlı karşısında olduğu gerçeğini değiştirmiyordu ve bu Jimin'in içindeki kelebeklere biraz hareket vermiş olabilirdi.

İkili hala şaşkınca birbirlerine bakarken, sessizliği Jimin'in ince sesi bozdu. "Afedersiniz... Bir şey mi söyleyecektiniz? "

Jungkook duyduğu ince sesle başını iki yana sallayıp kendine gelirken bakışlarını tekrar sarışın omegaya çevirdi. "Ben... Hayır, bir şey söylemeyecektim." Jungkook gözlerini sarışın bedenden ayıramazken ağzında geveleyerek konuşmuştu. "Bir şey demeyecekseniz neden geldiniz? "

Jimin söylediği cümleden sonra duraksadı. Sanki istemiyormuş gibi olmuştu. Ya da kovar gibi... Lafını nasıl düzelteceğini düşünürken karşı taraftan cevap gelmişti bile. "Ben... Yanlışlıkla geldim... Üzgünüm rahatsız etmek istemedim."

Jungkook hızlı hızlı açıklama yapıp geri odadan çıkmak için hareketlendiğinde Jimin endişeyle ayağa kalktı ve adama ilerledi. Komutanı ilk defa bu kadar yakından görüyordu ve bu süreci uzatmak istiyordu. "Hayır hayır, rahatsız olmadım... Sadece merak ettim, burada olmanız sorun değil benim için."

Jungkook sarışın olanın söyledikleri ile gülümsedi. "Rahatsız etmediğime sevindim... Yine de odanıza izinsiz girdim gibi oldu. Özür dilerim... "

"Sorun değil~.. " Jimin söylediği sözle duraksadı. Az önce aegyo mu yapmıştı o? Yanaklarının yandığını hissederken başını eğdi. Jungkook ise duyduğu tatlı sesin etkisiyle gülümsemesine engel olamadı.

"Acaba... İsminizi öğrenme şansım var mı?"

Jimin, binbaşının sorusuyla dudağını dişledi. Kim olduğunu söylerse kendisinden uzaklaşabilirdi. Şimdiye kadar ismini öğrenen herkes -ki bir elin parmağını geçmemişti onlar da- kralın korkusundan türlü bahanelerle yanından ayrılmışlardı. Hatta bunu Jimin'in yüzünde peçesi olmasına rağmen yapmışlardı. Onların bu tavrı yüzünden güzel prens iyice içine kapanmıştı.

"Afedersiniz, haddim olmayan bir soruydu sanırım..."

Jimin, Jungkook'un konuşmasıyla kendine gelip başını kaldırdı. "Hayır, ben daldım sadece üzgünüm. İsmim... Jimin"

Jungkook duyduğu ismin güzelliğiyle kendini yine gülümserken bulmuştu. Normalde hyungları dışında birinin yanında bu kadar gülümsüyor muydu acaba? Hiç sanmıyordu. Herkes onu sert komutan diye tanıyordu.

"Jimin... Çok hoş bir isminiz var." Jimin aldığı iltifat sebebiyle allaşan yanaklarıyla birlikte gülümseyerek sessiz bir teşekkür mırıldandı. Jungkook bu ismin kendisine bir yerden tanıdık geldiğini farkettiğinde duraksadı. Hatırladığı detayla gözleri şaşkınlığını belli edercesine genişledi.

"Jimin mi..? Siz... Prens Park Jimin misiniz?"

Jimin endişeyle dudağını dişlerken başını salladı. İnkar etmenin bir anlamı yoktu ki inkar edebileceği bir durum da değildi zaten. Sarayda ondan başka Jimin yoktu.

Jungkook prensin önünde saygısını belli etme amacıyla hafifçe eğilmiş, ardından tekrar doğrularak gözlerine bakmıştı. "Üzgünüm, ben anlayamadım prens olduğunuzu. "

Jimin hızla elini iki yana sallamıştı önemsiz olduğunu belli etmek için. "Hiç sorun değil, lütfen eğilmeyin... Benden büyüksünüz büyük ihtimalle"

Jungkook, karşısındaki prensin nahifliği ile iç çekerken tekrar gülümsedi. Bugün ne çok gülümsemişti bu minik adama. "Pekala... Sanırım gitsem iyi olacak, beni bekliyorlar. " Jungkook ne kadar istemese de aşağıda, masada onu bekleyenleri hatırlayınca iç çekerek konuştu. Jimin'in de istemsizce yüzü düşmüştü. Binbaşı da babası yüzünden hemen gitmek istemişti.

"Pekala..." Üzüntüsü sesine yansımıştı sarışının.

Jungkook yavaşça geriye çekilmiş ve kapı eşiğine gelmişti. Jimin'in sesindeki üzüntüyü hissetmişti sanki. Ya da o öyle anlamıştı... "Tanıştığımıza memnun oldum. Umuyorum tekrar karşılaşabiliriz Prens Park"

Jimin adeta gözleri parlarken baktı yapılı bedene. "B-ben de... Ben de memnun oldum Binbaşı Jeon"

Jungkook gülümseyip ela gözlere baktı. Farkettiği şeyle kaşlarını kaldırıp sorgularcasına baktı. "Ben kendimi tanıtmamıştım size... "

"Sarayımıza gelen komutanı tanımam gerekmez miydi? " Jimin'in kendisine aynı yüz ifadesiyle bakmasıyla kıkırdadı. Bu minik adam güzel ve utangaç olduğu kadar hazırcevaptı da.

"Pekala... Madem öyle diyorsunuz, öyle olsun. Ah..Gitmeden önce... "

"Gitmeden önce?" Jungkook'un duraksamasıyla Jimin son kelimelerini soru olarak yöneltmişti. Bunu yaparken sesi istemsizce cilveli bir şekilde çıkmıştı. Ya da bilerek olmuştu, kim bilir?

Jungkook sarışın bedenin gözlerine baktı. "Söylenenlerden çok daha güzelsiniz... Ben, daha önce methinizi çok duydum. Ancak görüyorum ki söylenen hiçbir kelime sizin güzelliğinizi tasvir etmeye yetmemiş... Yetemezmiş de zaten. "

Jimin beklemediği cümleler karşısında şaşkınca bakarken, Jungkook hafifçe başıyla selam vermişti. "Tekrar görüşmek üzere Prens Park" Jungkook odadan çıkıp kapıyı kapattığında hala yüzünde hoş bir gülümseme vardı. "Tanrım... Bir insan nasıl bu kadar... Nasıl bu kadar güzel olabilir?" Geriye dönüp kapıya baktığında tekrar gülümsedi. "Umarım yine görebilirim..."

Jungkook tuvalete girdiğinde, yan odasında işler farklıydı. Jimin kapanan kapının ardından ellerini yüzüne kapatıp yerinde zıplayarak gülmeye başlamıştı. "Tanrım, çok yakışıklıydıı~~"

Hala yerinde zıplayıp kıkırdarken kendi kendine konuşmaya devam etti. "Umarım yine görebilirim..."

♣♣♣

Üç komutan saray dışına aceleyle çıktıklarında Yoongi kaşlarını çatarak en küçük olanın kolunu tuttu. "Lan bir dur, ne diye alelacele çıkardın bizi. Yok karnım ağrıyor sonra konuşalım falan.. Ne oldu dökül çabuk. Bu yüz ifadesi karnı ağrıyan birinin değil, bir bok yemiş de bir an önce anlatmak için yırtınan birinin yüz ifadesi. "

Jungkook gözlerini kırpıştırarak hyunguna baktı. "Tebrik ederim, müthiş tespit" Hyungunun elini sıkıp şirince gülümserken bu sefer Namjoon ensesine bir şaplak atmıştı. "Konuşsana gerizekalı bekliyoruz burada seni"

"Of tamam... Ben Prens Park'ı gördüm."

"NE!?"
"NE!?"

İkisinin aniden bağırmasıyla elini alnına vurdu küçük olan. "Bağırmayın... Yanlışlıkla onun odasına girdim. Hyung... Çok güzeldi. Söylenenler az kalır gerçekten. O kadar güzeldi ki... Ben ilk başta yüzünü izlemekten tepki veremedim bile. "

Jungkook'un yüzünde hayran bir gülümsemeyle konuşması ikilinin dikkatini çekerken, ikisi de birbirine baktı. Ve ardından ikisi de sırıtarak aynı cümleyi kurdu.

"Ayarlayalım istersen Jungkook!"

♣♣♣

Sonunda bir şeyler yazabildim... İstediğim gibi olmadı hiç :(

Umarım beğenmişsinizdir🥰

Seviliyorsunuz 😍

Mysterious Prince 'Jikook' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin