st'1

1.1K 116 33
                                    

"Baba, geliyor!"

"Çağır buraya!"

"Yavaş yavaş geliyor, gözü bir buraya bir karşıya kayıyor. Evet, şimdi sağa doğru yöneliyor, hayır önce bize geliyor-"

Kafasına sağlam bir tokat yediğinde acılı nidalarla karışık kahkaha atmaya başladı Minho, şaplağın sızlattığı yerdeki kahverengi saçlarını okşadı. Babasının onu kapıdan ittirip dışarı çıkışını ve elindeki defterle yaklaşan toptancıyı acele acele çağırışını seyretti fakat aheste adımlarla yürüyen adam, Minho'nun babasına daha sonra uğrayacağını belirtir bir selam verip karşı markete girmişti. Bu bir sorundu, hele ki karşı marketin sahibinin suratındaki o muzip gülümseme babasının keskin gözlerindeki alevin körüğüyken.

"Onlardan sonra buraya gelir baba." dedi Minho ortamdaki gerginliği yatıştırmak adına. Ellilerinin başındaki adam mırın kırın ede ede yıllanmış market masasının arkasındaki tekerlekli koltuğa kuruldu.

"Diyorum sana, önceden konuşmuş bunlar." çatık kaşlarının altından cam duvarın ardında görünen markete bakıyordu. "O köy yumurtalarının hepsini kapıyor. En sonunda tavuk besleyeceğim vesselam."

"Ya da başka toptancıyla anlaşırsın."

"Olmaz, en ucuzunu o Byungho denen adama mı kaptırırım ben? Çok bekler!"

"Fiyatlar aynı değil mi her yerde?" diye sordu Minho merakla. Babasının yanında duran küçük rahatsız tabureye koydu kıçını.

"Değil tabii, iki ekmeğin üzerinden ne dolaplar dönüyor."

"Abartıyorsun."

"Minho."

Babasının uyarırcasına tonlaması herhangi bir baskı hissettirmezken omuz silkti bunu belirtmek adına. Babası kendisine hep hak verilsin isterdi, Minho ise onun tersini savunmaya yeminliydi. Yine de aralarındaki sevgi bağı ile bir şekilde geçinip gidiyorlardı.

"Bir haftadır gelmişsin, ne okuldan haber var ne bir şey." diye serzendi babası dingince bir hâlde. Huysuzluğunun nedeni bariz belliydi zaten.

"İyi işte baba, ilk senem zaten, pek bir şey olmadı."

"Şu senin ev arkadaşından ne haber?" dediğinde oturduğu taburede bedeni gerildi Minho'nun, belini dikleştirip dizlerini ovuşturdu ama babası, gözü karşı marketin kapısında olduğu için hiçbirini fark etmeyerek devam etti. "İyi anlaşıyor musunuz bari? Annesi babası nasıl kimselermiş biliyor musun?"

"Demiştim ya anlaşıyoruz diye, ailesi de iyi insanlar gayet." koca bir lokma yutar gibi yutkundu, dilinin ucu karıncalandı sanki. "Tanısan çok seversin."

"İyi iyi, şu kaypaklar gibi olmasın da. Oğulları onlardan hallicedir şimdi, aman diyeyim Minho, gurbette hemşehrisiniz diye peşine takılayım deme."

"Ne takılacağım baba, koskoca şehir zaten, okuduğumuz bölümler de farklı."

"Sen ne okuyordun?" diye sordu babası büyük bir ciddiyetle. Minho şaşırmak bir yana dursun cevap verirken beklememişti bile, babası bu konuları takip etmekten ya acizdi ya da aklında tutamayacağı kadar bunamıştı.

"Ekonomi."

"Güzel, memur olursun. Rahat meslek. Ben de annemi dinleseydim avukat olurdum, aslında kazandım da babam göndermedi işte."

Kıkır kıkır güldü Minho babasının belki de yüzlerce defa anlattığı, doğruluğu hayli meçhul o anıya. Saygısızlık etmek istemediği için onda öyle bir kafanın olmadığını dile getiremiyordu fakat mühim değildi, annesi yeteri kadar dalga geçiyordu bununla.

sour times | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin