st'10

318 77 38
                                        

"Hâlâ gitmiyor musun yani dershaneye?"

"Hayır, bilmiyorum Minho, gidesim gelmiyor. Evde de çalışamıyorum."

"Ne halt yemeye evdesin o zaman günlerdir?" diye sordu Minho hattın öbür ucundaki arkadaşına asabi bir tavırla. Sabahtan beri tek tük ihtiyaçları haricinde çıkmadığı odasında terk etmeyi reddettiği dağınık yatağının içinde amaçsızca pinekliyordu.

"Yüzleşmeye çekiniyorum, benimle iki kelime konuşmaya çalışsa hemen ağlarım."

"Bebe misin oğlum sen? Tabii ki konuşacaksınız, sen istediğin kadar kaçmaya devam et ama gaddarlık ettiğini de bil Jeongin. Ben asıl kırıldığın noktayı bilip sana hak verebiliyorum fakat Hyunjin şu an tüm sorunun kendisi olduğunu düşünüp kendini suçluyor."

"Sikme kafamı."

"Toparla o zaman kafanı."

Jeongin cızırtılı birkaç sesle anlamsızca mırıldandı, sonra ofladı ve kendi meselesinden kaytarmak adına, "Babanla aranız nasıl?" diye sordu.

"Aynı," deyip çarşafının dağılan kısmıyla oynamaya başladı. "Dünden beri konuşmuyoruz."

"Evde konuşmadınız mı?"

"Evde de tartışırız diye düşünmüştüm ama yüzüme bile bakmadı, konuyu da hiç açmadı."

"Peki annenin haberi oldu mu?"

"Kenara çekti bizi öyle soğuk görünce, anlattırdı her şeyi ama babam gibi lüzumsuz bir öfkeyle karşılamadı. Sadece yalan söylemiş olmama kızdı."

"Afacan Junseo'ya bak sen, nasıl karıştırmış bir anda ortalığı."

"Suç annesi olacak o kadında, ne diye burnunu sokuyorsa!" diye çıkışıp komodininin üzerindeki bayat suyu bitirdi birkaç koca yudumda. Sonra kulağına dayadığı telefonu titreşti parmaklarında, Jeongin kadına sövüp  sayarken aleti kulağından çekip ekranını açtı ve arkadaşıyla sürdürdüğü konuşmanın üzerine bir başka aramanın geldiğini gördü.

"...Annem zaten nefret ediyor ondan, işi gücü çene çalmak diyor hep."

"Jeongin, kapatmam lazım."

"Ne, ne oldu?"

"Seungmin arıyor, konuşuruz sonra."

"Bir dakika, Seungmin şu an bana tercih mi ediliyor-"

Jeongin'in cümlesini adamakıllı bitirmesine izin vermeden yüzüne kapattıktan sonra öylece arayan kişinin ismine bakakaldı birkaç saniye. Yatakta postürünü düzeltti, yastıkta debelenmekten birbirine girmiş saçlarından geçirdi ellerini. Hepsi de boşunaydı. Bunun farkına vardığında ise kendi kendine hakaretler ettikten sonra aramayı cevapsıza düşmeden kabul edip kulağına dayadı yeniden.

"Yetmiş defa çaldı lan."

Daha nazik bir giriş bekleyen Minho gözlerini kıstı bıkkınca. "Tuvalete gitmiştim, duymamışım."

"Tuvalete telefonla gittiğini biliyorum Minho, bir yıl seninle yaşadım."

"İyi halt ettin." diyerek tersledi Minho ama hemen ardından pişman oldu. "Gerçekten duymamıştım." beyaz yalanını söyledi yumuşak bir tonla.

"Önemli değil, takılıyorum."

Kafasını aşağı yukarı sallayıp kabullendikten sonra içinde kıvranan beklenti uğultularını susturmaya niyetlendi. "Bir şey mi oldu? Neden aradın?" diye sordu.

sour times | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin