"Görevini sikeyim Seungmin."
"Lan bir sus şimdi, normal davran."
"Jeongin ile aram açılırsa mahvederim seni."
"Açılmaz, yürü hadi."
İki oğlan sahil yolu boyu minik adımlar atmaya başlamışlarken tereddütle kafasını arkaya çevirerek arkadaşını yoklamıştı Minho. İçinde o kadar da matah duygular yoktu hatta belki biraz huzursuzdu, Jeongin'i haberinin olmadığı bir plana sürüklemek canını sıkmıştı ve sonu nasıl bitecekti kestiremiyordu. Şaşkınlığı hâlâ aynı ivmeyle kol geziyordu suratında. Yavaşça önüne döndü ve "Ne zamandan beri böyle?" diye sordu yanındaki gence.
"Kim?"
"Hyunjin."
"Geçen seneden beri."
"Neden şimdi gelmiş ki adım atası? Doğru bir zaman mı?"
"Dayanamıyorum, dedi bana iki gün önce. Jeongin ile didişip durmaktan bıkmış, bir şeyler yapmak istedi."
"Sen de bu dahiyane fikrini mi sundun ona?"
"Elbette." dedi Seungmin yanlarından geçen bisikletliyi ileride gözden kaybolana dek seyrederken.
"Gecenin bu vaktinde Jeongin'i buraya sürüklemek ne kadar zordu haberin var mı senin? Bir ton soru sordu bana," cümlesini devam ettirmekten vazgeçti Minho zira bu onun fazla mahremiydi. Jeongin ile dün marketin önünde konuştuklarının tam da üstüne bugün evine kadar gidip Seungmin'in kendisiyle önemli bir şeyler konuşacağını söylemesi arkadaşının suratına galibiyet güneşini doğurmuş, keyif ve hayretten olduğu yerde tepinmesine neden olmuştu. Hâl böyle diye Minho'nun gecenin bir yarısı güya çekindiğini ve yanında olması gerektiğini söyleyerek kendisini buraya kadar çekiştirmesine razı gelmişti fakat Hyunjin'in burada olduğundan kesinlikle haberi yoktu ve olası da olsa aklına bu ihtimali getirmediğinden karşısında onu görünce olduğu yerde çivilenmişçesine kalakalmıştı. Bilseydi ortam kendi sürtüşmeleri yüzünden gerilmesin diye gelmezdi, gel gör ki şimdi el mahkûmdu, hâlâ meselenin başrolü arkadaşı sanıyordu ve Hyunjin yanına yanaşmasın diye bucak bucak kaçıyordu.
"Ne sordu mesela?"
"Hiç, ne sorabilirse işte." dedi kaçmak istercesine, Jeongin ile onun hakkında konuştuklarını bilsin istememişti.
"Aklına muhtemelen senden hoşlandığım falan gelmiştir." diye konuştu Seungmin dümdüz bir sesle, sanki bu cümleyi her gün kuruyor gibiydi.
"Muhtemelen." cevabı biraz gecikmişti, kendine ufak bir afallama için zaman tanımıştı çünkü ve tonlamasının olağan olması lazımdı. "Ne yapacağız şimdi biz?"
"Bilmem, elini tutayım mı?"
"Ne?" diye şaşkın bir nidayla kafasını ona çevirdi Minho, adımları ağırca bir vaziyet almıştı ikisinin de.
"Birbirimizden hoşlanmıyor muyuz? Hyunjin cesaretini toplayıp devreye girene kadar inandırıcılığımız olsun."
"Yok öyle bir şey." diyerek kısaca kıkırdadı Minho tiye alır gibi, sonra burnunu çekti havanın beklenmedik serinliğinden ötürü ve söyleyeceği şeyden de utanmıştı birazcık. "Sen benden hoşlanıyormuşsun sadece."
"Platonik miymişim yani?"
"Hmhm."
"Pekâlâ," dedi Seungmin dudaklarını aşağı doğru büküp kafasını aşağı yukarı sallarken. "Fena değil."
Olay tamamen diğer ikiliden kopmuş gibiydi, böyle birbirlerine çalım atarcasına konuşmalarına da böyle kurgular oluşturmalarına da hiç lüzum yoktu ama içlerinden gelmişti, belki biraz da aynı evde kaldıkları vakit ettikleri o acı tatlı sohbetlerin özlemindendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sour times | 2min
FanfictionMütevazı mahallenin rakip marketleri ve onların üniversiteden dönen oğulları. -hyunin. -düzyazı.