st'9

280 69 37
                                        

Eline uzatılan poşeti kavrayıp iyi günler dileyerek marketin açık kapısından dışarı çıkan bir gencin ardından dudaklarındaki ince gülümsemeyle siması ondan daha bilindik kadın girdi içeri.

"Günaydın Sungyeol abi." diyerek plansız bir karmaşıklıkla topladığı saçlarından dışarı sızan tutamlarını kulağının arkasına yerleştirdi.

Minho, yan tarafındaki koliden çıkardığı temizlik bezlerini alt rafa yerleştirirken babasının da "Günaydın kızım." deyişini işitti. Arkası dönüktü fakat Junseo'nun annesini yalnızca sesinden tanıyacak kadar bilirdi ve çalçeneliğiyle meşhurdu. O nedenle o da babası da Junseo'yu göndermek yerine kendisinin gelişindeki dedikodu havasını sezdi kolayca.

"Köy yumurtası gelmiş diyorlardı, doğru mu?"

"Doğru doğru," deyip kasa tarafından ekmek dolabına yürüdü adam oğlu, karşı komşusunun marketlerine ihanet sebebini anlattıktan sonra satmaya karar verdiği yumurta sepetini üzerinden almak adına."Kuzenimin çiftliğinden getirttim geçen gün."

"Beş tane alayım ben o zaman, Junseo içinde yumurta olan hiçbir şeyi yemiyor diye biz de evde bulundurmuyoruz fazla."

Orta yaşlarının sonuna varan adam kenardan çektiği ince poşetin içine beş yumurtayı özenle yerleştirdikten sonra kasaya doğru tutarı söyleyerek giderken gözlerini kısıp bu sıcak havada omuzlarına attığı şalın altından kollarını çıkardıktan sonra ağzını yeniden araladı kadın.

"Sizin karşı marketle soğuk savaşınız bitmiş gibi sanki abi." dedi avcuna sıkıştırdığı parayı karşısındaki adama uzatırken.

Karşı market lafını duydukları vakit baba oğul gerildi omuzları. Minho elindeki işi istemeden yavaşlatıp kulak kesildi birdenbire ortaya atılan meseleye.

"Ne?"

"Yani yüz yüze bakıyorsunuz sonuçta, koskoca da adamlarsınız, malûmdu bir gün yumuşayacağınız." paranın üstünü uzatan meraklı gözlerin içine birkaç saniye bakıp elindeki bozukluğu yeniden avuç içine hapsetti kadın. "E çocuklar da gurbet elde aynı evde yaşayınca buzlar erimiştir sanıyorum."

Minho duraksadı duyduğu şeyin doğruluğunu kavrayabilmek adına, bedeni kaskatı kesildi bir anda, arkasına dönmeye yeltenemedi bile. Sadece göğsünde bir kar topu gibi döndükçe büyüyen endişesi vardı.

"Sana kim söyledi bunu?" dedi babası olanca bir şüpheyle. Kadın ise kendinden emin bir tezvircilikle oğlundan duyduğu şeyi bizzat iletti.

"Junseo duymuş, dün Byungho'nun oğluyla Minho burada sohbet ediyorlarmış hatta." dedikten hemen sonra ortamı yeteri kadar gerip nifak tohumlarını saçtığına emin olduğunda ise, "Neyse, kolay gelsin Sungyeol abi." diyerek çıktı marketten. Ardında hatrı sayılır bir büyüklükte sorun bıraktı.

"Minho." diye seslendi babası o hâlâ arkası dönük ecel terleri döküyorken.

"Efendim?" diyerek ortada hiçbir şey yokmuşçasına ya da sanki çekincesizmişçesine yarım bıraktığı işine devam etti.

"Ne dedi o kız, ne evinden bahsediyor?"

İki seçeneği vardı: Ya yalanladıktan sonra bu bir dedikodu hâline bürünüp ısrarla kulaklarına gelmeye devam edecek ve daha büyük bir sorun yaratacaktı ya da hâlihazırda konusu açılmışken yiyeceği fırçaları göze alarak kendisi söyleyip hasarı en aza indirgemeye çalışacaktı. Nereden bakılırsa bakılsın en mantıklısı ikinci seçenekti.

"Minho sana diyorum," diye sert bir tonda uyardı oğlunu işini bırakıp sorularına cevap vermesi için. "Siz o çocukla aynı evde mi yaşıyordunuz?"

sour times | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin