Kim bu Yusuf?

894 82 73
                                    

Azra Türk

"Çorbayı ben yaparım."

Orta boy tencereyi ocağın büyük gözüne bıraktım. Tencerenin içine yağ gezdirdim biraz. Bu akşam misafir gelecek. Nasıl biri olduğunu da söylemedi babam. Pek misafirimiz olmaz bizim. Akraba bağlarımız da sağlam değil.

Salçayı kavururken ablam geldi yanıma. Yeni nişanlandı. Bu arada nişanlısının arkadaşı birisiyle görüşmeye başlamış. Her şey yolundaymış yani. Kendimde bir sorun mu var diye düşünmeye başladım. Neden kimse beni sevmiyor? Tükendiğimi hissediyorum artık. Kendimin farkındayım ama üzülmeden edemiyorum. Sanırım fazla kaptırdım bu evlilik meselelerine kendimi. Bir iş bulup çalışabilirim mesela. Aileme de desteğim olur. Yazık gençliğime, çok yazık ediyorum kendime.

Tarhanayı ekleyip kavurduktan sonra su döktüm üzerine. Hızlı hızlı karıştırmaya başladım. Yoğunlaşana kadar karıştırdım. Sonra havanda tuzla birlikte sarımsak dövüp su ekledim içine. Hem çorbanın yoğunluğunu alır hem de sarımsak israf olmaz. Çorbaya ilave ettikten sonra bir iki tur karıştırdım. Biraz kaynayınca da ocağın altını kapattım. İşte bu kadar.

Mutfaktan çıkıp salona doğru ilerlediğimde babam telefonla konuşuyordu. Kulak kabarttım.

"Bir saat sonra mı çıkacaksın işten? Tamam, Yusuf oğlum. Bekliyoruz. Hayırlı işler sana, kolay gelsin."

Babam güler yüzüyle telefonu kulağından çekip kapattı. Kim bu Yusuf?

Salona geçtim. Babam beni fark ettiğinde keyifle konuşmaya başladım.

"Tarhana çorbası hazır, baba. Kimle konuşuyordun?"

"Ellerine sağlık..." dedi memnun hâlde. Koltuğa oturdu. "Bir saate işten çıkıyormuş. Misafir dedim ya, gelecek. Oğlanın adı, Yusuf. Ailesi, İstanbul'da. Tek yaşıyormuş."

Babamın söylediklerine şaşırdım. Daha doğru düzgün tanımadığı oğlanı neden çağırıyor ki evimize? Bir bildiği var herhalde.

"Ne işte çalışıyor ki baba?" dedim merakla. Telefonunu sehpanın üzerine bırakıp arkasına yaslandı.

"İşlek bir kafe var ya burda. Orda garsonluk yapıyor. Üniversite okuyormuştu da bırakmış. Eli yüzü düzgün oğlanın."

Başımı salladım sadece. Hangi bölüm okuduğunu merak etsem de sormaya çekindim. Babamın da bildiğini sanmıyorum. Bilse söylerdi.

Şu an aklımı kurcalayan bir şey vardı. Ben şimdi ne giyeceğim üzerime? Usturuplu bir şeyler giymem lazım.

___

Ablamla tabakları ayarlarken misafir de gelmişti. Görmedim misafiri. Annem ve babamla salonda oturuyor. Sesini duydum sadece. Düşündüğüm gibi genç biri. Böyle durumlarda utanıyorum saçma bir şekilde. Ayrıca eli boş gelmemiş, tatlı getirmiş. Ekler getirmiş, severim ekleri.

"Azra tabakları götürmeye başla sen. Hadi bebeğim." dedi ablam beni öne sürerek. Evin en küçüğü olmak böyle bir şey. Bir de küçükler şımartılır, bir şey yapmaz derler. Onu diyenler halt etmiş.

Üzerime çeki düzen verip tabakları kavradım. Mutfaktan çıkmadan önce ablam takılıyordu bana. Allah seni ne etmesin abla.

"Gören de görücü geldi sanır, abartma-"

"Sussana ya!" dedim fısıltıyla. "Oğlan duyacak, yanlış anlayacak. Allahım yarabbim."

Güldü, ablam. Utangaçlığın yanına sinir eklenince kıpkırmızı çıktım. Mutfaktan çıkıp salona ilerledim. Ağlayasım geliyor ya. Gece olmadı daha.

Dalgakıran | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin