Telefonumda kayıtlı olmayan bir kişiden konum, fotoğraf ve hemen ardından kısa bir mesaj almıştım.
+05** *** ****
📷
Babana veda etmeye gelmiycekmisin ufaklıkBabamın yoğun bakımda çekilmiş bir fotoğrafı vardı, gönderdiği konuma baktığımda ise hastane olduğunu gördüm.
Hocaya fark ettirmeden girayı aradım.
" Hastanedeyim çisem ben seni müsait bir zamanda arıycam"
diyip telefonu suratıma kapattı.
Kalbim yavaş yavaş ezilmeye başlamıştı sanki. Aldığım her nefes on karton sigara içmişim gibi baskı yapıyordu göğsüme. Bir kaç saniye ekrana öylece bakakaldım ve verebildiğim tek tepki sol gözümden süzülen ufak damlaydı.
Çiçek yüzüme doğru eğildi.
"Sen ağlıyor musun?"
Ben hala öylece mesaja bakıyordum. Birden ayağa fırladım ve sadece telefonumu alıp kapıya yöneldim. Tam çıkacağım esnada almanca hocamız Nuri bey kolumdan tuttu.
" Çisem nereye böyle? Sen izin almadan çıkmaya kalkışmazdın , otur yerine lütfen."
İçimdeki tüm nefret gözlerimden süzülüyordu o esnada. Ağlamak değildi bu. İç çekmiyordum, yüzümü buruşturmuyordum, hıçkırmıyordum. Babama olan nefretim akıyordu sadece gözlerimden. Minik, tuzlu su tanelerinden ibarettiler yalnızca.
Kapıya dönük olan yüzümü hocaya, dolayısıyla da sınıfa çevirdim.
" Babamı hastaneye kaldırmışlar hocam. Gidebilir miyim?"
Anormal derecede soğuk ve ruhsuz çıkan sesim beni bile şaşırtmıştı o an.
Nuri hoca ufak bir afallamanın ardından kolumu bıraktı ve
" tabii, gidebilirsin. Müdür yardımcısına haber ver ama çıkarken. Geçmiş olsun."
"Teşekkürler"
yine aynı ruhsuzlukla devam ettim. Ne müdür ne de yardımcı gram umrumda değildi.
Sakin ve uyuşuk adımlarla dışarı çıkıp iki sokak kadar yürüdüm. Bulduğum İlk sokak lambasının altında dakikalarca oturdum. Bu esnada birini söndürüp diğerini yaktığım sigaralarım üçe çıkmıştı. Giraya konum atıp ' Gel ' yazmakla yetinmiştim. Telefonumu kapatıp cebime koydum.
Öksürüklerimin yankılandığı ıssız sokağa, koşan birinin adım sesleri karışmaya başlamıştı. Her zamanki gibi gram umursamadan önüme baktım.
" Çisem!"
Usulca kafamı çevirdiğimde gördüğüm yüz Gürbüzden başkası değildi. Ruhsuzca sonuna geldiğim sigaramı söndürdüm ve paketten bir yenisini çıkardım.
Nefes nefese yanıma gelen Gürbüz dermansızca yanıma oturdu.
" Ne yapıyorsun burda, neden gitmedin?"
" Atımı bekliyorum"
kaşlarını çatıp yüzüme baktı.
" Ne?"
Ben cevap vermeyince sustu ve önüne döndü.
" Babanın durumu nasıl?"
Cevap vermek yerine mesajı açıp gösterdim.
" İyi misin Çisem? Patlamak üzere gibi duruyorsun. Hiç konuşmuyorsun."
" BOM!"
Ani bağırışımla yerinden sıçrayan Gürbüz bana delirmişim gibi bakarken kahkahalarımı durdurmaya çalıştım.
"Bu da neydi şimdi?"
Ciddileşen yüzümü gökyüzüne çevirdim.
" Bir balık öldü."
Ona baktığımda pür dikkat beni dinliyordu.
" Ölmek isteyen insanlar bileklerine kelebek dövmesi yaptırır ya hani, içinde noktalı virgül olur genelde. Bu olayı biliyorsun dimi?"
Evet anlamında başını salladığında devam ettim.
" Ben kelebekleri sevmem, balıkları severim. Ve benim zihnimde mükemmel bir akvaryumum var, içinde rengarenk balıklar. Ben her ölmek istediğimde bir balık öldürüyorum orda . O balıklar ne zaman biter, ya da biter mi bilmiyorum. Ama son balık bir bom sesiyle ölmiycek. Kırık bir cam, belki de bir ayna olucak elimde."
Yine başlamıştı o lanet tuzlu su taneleri yüzümde süzülmeye. Ama ben üzgün değildim, ağlamak istemiyordum? Sadece ölmek istiyordum. Ama sanırım bunu yapamayacak kadar güçsüz oluşum yakıyordu canımı...
Gürbüz ün bana sarılmasıyla afallamıştım. Göğsüne kafamı koyup saçımdan öpmüştü. Kokusu çok hoştu ve mıyışıp iyice ona sokuldum.
"Sakın çisem. Sakın gitmeye kalkışma "
"söz veremem"
"verebilirsin, hatta mecbursun. Söz ver, gitmek yok"
ben tam konuşacakken önümüzde bir araba durdu ve içinden Giray indi. Bizi gördüğünde şaşırmış gibiydi.
" Tanışıyor musunuz siz"
Gürbüzün sorusuyla kafamı kaldırdım ve kaşlarımı çattım.
" Asıl siz nereden tanışıyonuz"
bişey diyemeden Giray kolumdan nazikçe tuttu ve beni kaldırdı.
" Sohbet edecek zaman yok hadi yolda anlatırım."
Saniyesinde beni arabaya bindirdi ve kapıyı kapattı.
Babam vurulmuş ve durumu kritikmiş Giray da olanları benim aldığım gibi bir mesajla öğrenmiş. Bana da aynı mesajdan geldiğini söylediğimde gözlerinden geçen korkuyu ve öfkeyi gördüm.
...
Hastane kokusu; iğrenç dezenfektanın ciğerde ve genizde bıraktığı hissin kusma isteği yaratması. Berbat geçen günler haftalar hatta aylar. Beynimde canlanan anıların bir yumru olup boğazıma oturmasıyla yutkundum ama geçmedi.
Yoğun bakımın önünde doktoru bekliyorduk. Doktorun gelmesiyle ayaklandık.
"Tekrar ameliyata alıyoruz. Kan grubunuz uyuyor mu?"
Doktorun aceleyle söyledikleri karşısında Giray afallamıştı o yüzden ben cevap verdim.
" İkimizin de uyuyor"
"gerekli belgeleri imzalayın kan alalım, hemşire hanım size yardımcı olacaktır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞA
Teen FictionBen çisem.. hayatımın 17 yılını tek başıma geçirdim, Topal soyadına layık olmak için yaşadım her zaman. Ne akraba, ne arkadaş, ne de aşk sahibi oldum şimdiye kadar. Ama şimdi hayatıma dahil olmak için çırpınan çok kişi var, üstelik ortada hiçbir seb...