0.8

319 52 364
                                    

Oy ve yorum 🎡
•••

"Şey sanırım bugün en tatmin olduğum anlardan birini yaşadım."

Başımı havaya kaldırıp mor gökyüzüne baktım. Arada şimşek çakıyordu ama sesi gelmiyordu kulağıma. Rengi ile ortamı biraz aydınlatıyordu sadece. Güzel gözüküyordu. "Bana eziyet eden kişi aslında benim gibi bir yetim. Tek fark o evlat edinilmiş bense bütün teklifleri red edip yalnız kalmış olan çocuğum. Hey Onihra. Sence de tuhaf değil mi?"

Kafamı eğip yerde yatan mor saçlı adama baktım. Elleri iki yanda, düz bir şekilde onu daha önce gördüğüm yerde yatıyordu. Temas etmemek için elimden geleni yaparak tam uca oturmuştum. Tekrar benim yüzümden güç döngüsünü bozmak istemiyordum. Özellikle de benim dikkatsizliğim yüzünden bu haldeyken... Tanrım. Kutu onun için çok önemliydi ve ben resmen yere düşürüp hasar almasını sağlamıştım.

"Changbin hyung olayı anladığımı anlayıp benimle konuştu ve kimseye söylememem için rica etti. Bende onun yaptıklarını söyledim ona. Yüzünün ifadesini görmen lazımdı çok..."

Mutlu olmam ve bundan zevk almam almam gerekirken yutkundum. Evet dahseo'yu durduracak ve bana itaat ettirecek kozu bulmam güzeldi ama Changbin hyungun o inanmak istemeyerek kırgın bir şekilde bana bakması... Bilemiyorum. Çok üzüldü ama yine de bana bağırıp inkar etmedi güçlü bir şekilde. Düşünmek istedi sanırım. "O çok muhteşem bir insan. Kardeşini koruyup beni kapı dışarı edebilirdi ama yapmadı.  Dahseo'ya tepki gösterebilirdi ama yine yapmadı. Kimseyi rencide etmedi. Bay ve bayan Seo'da muhteşem insanlar."

Sesim sona doğru kısılmış geriye sadece kendimi duyabileceği bir burukluk kalmıştı. Kendi kendime sordum. 'Birinin beni evlat edinmesine izin versem, bende böyle bir aileye düşer miydim?'

"Görmek ister misin?"

Yumuşak ses tonuyla eş zamanlı omzuma konan öpücük beni şaşırtırken sağıma, ona döndüm. Uyanmıştı. Mor galaksi parıldıyor ve gözlerinin içinde yaşıyordu. Kendimi tutamayıp sarıldım. Benim yüzümden kötü hale gelmesi ölüm gibi hissettirmişti. O kadar merak etmiştim ki biraz tırssam da girmiştim kutunun içine. "Özür dilerim. Gerçekten dikkatsizdim ve böyle bir şey olabileceğini bilmiyordum. Sana zarar vermeyi ben asla-"

"Biliyorum." Saçımı okşayıp biraz geri çekildi ve alınlarımızı birbirine yasladı. Soğuk nefesiyle titredim. Doğaüstüydü o ama bu beni ondan uzaklaştırmıyor, daha da hayran kalmamı sağlıyordu sanki. "Hannie'min isteyerek yapmayacağı bir şey olduğunu biliyorum. Çok mu özledin beni? Gerçi fazla olay yaşamış gibisin. Zamanın kalmamış olabilir."

"Hmm. Şey. Açıkçası hep aklımdaydın."

"İşte buna sevindim."

Gözlerimiz kapalı bir süre daha alınlarımız birbirine yaslı durduk. Bir süre sonra dediği şeyi fark edip biraz geri çekildim ve gözlerimi açıp onun kapalı gözlerine baktım. Mor kiprikleri gerçekten güzeldi. "Görmek ister misin derken... Neyi kastettin?"

Yavaşça açtı ve gözlerimin içine baktı. Yüzünde yaramaz bir sırıtış olduğunu görünce istemsizce güldüm. İlk karşılaştığımızda gücünü bana gösterirken de bu havalı duran yaramazlık ifadesini taşıyordu.

"Gücümün gerçekliğini Han Jisung. Olasılıkları, paralellikleri ve işleyişi. Beni ben yapan şeyleri."

Duyduğum şeyle kaşlarım çatıldı. Bunlar. Yani. Tanrım ciddi miydi şu an?

"Ne demek istediğini pek-"

Bir anda belime dolanan kollar beni kendine çektiğinde onun göğsüne yapıştım. Kendini de geriye atmıştı. Normalde şu an yatar pozisyonda olmamız gerekirken şu an... "Bence uçmayı seviyorsun ve beni bahane olarak kullanıyorsun."

Handora •Minsung•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin