1.2

234 50 213
                                    

Uzun bir aradan sonra oy ve yorum lütfen 🎡
•••

Neden her seferinde işleri berbat etmek zorundayım?

Neden hep kötüyü çekip çevremi yakıp yıkıyorum? Üstelik bu bana yaramıyordu. Altında kalan ben oluyordum çünkü. Ağırlık üstüme çöküyor bana nefes aldırmıyordu. Ciğerlerim acıyla kıvranıyor dudaklarım ise ağlamamak için titriyordu.

Sadece... Sadece mutlu olmak istiyorum.

Bir sürü soru kafamda var ama herşey en sonunda buna çıkıyor. En büyük soru bu. Biliyorum. Neden mutlu olamıyorum sorusu her saatte bir beni yoklarken unutmam imkansızlaşıyor zaten. Unutturmuyorlar. Etrafımdaki kişiler bana insan olduğumu bile unuttururken mutlu olamadığım gerçeğini aklımdan bile çıkarttırmıyorlar.

Dizlerimi kendime çektim ve yaşlı gözlerimi silmeye tenezzül etmeden aşağıya baktım. Şu an belki de şehrin en yüksek yerinde, kendimi son katın direğine yaslamış duruyordum. Çok yüksekteydim. Buradan arabalar oyuncak gibi duruyordu. İnsanlarda öyle. Yutkundum.

Hiçbir insana iyi etkisi olamayan benim gibiler var mıydı acaba?

O anlar aklıma gelirken küçük bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Jeongin. Bu dünyadaki en sevdiğim kişi, beni koruyan, beni seven ve beni olduğum gibi kabul eden ilk kişiyi mahvetmiştim ben. Acı çekmişti benim yüzümden. Çok ağlamıştı. Sevdiği adama zarar da vermiştim. Geri dönülemez hatalardı bunlar. Dönülse bile soğukluğa neden olur, bu da kendimi o an öldürmeme sebep olurdu.

Felix zaten... O da tam emin olmamakla birlikte beni kabul eden ikinci kişiydi. Yüzüne bile bakamazdım onun. İlk tanışmamızda birini yüzünden yaralamıştım ve o, bütün bu anlara tanık olmuştu.

Herşeyi mahvetmiştim.

Hyunjin üstüme çok gelmişti ama... Ama onu yaralamak cidden aklımdan bile geçmemişti. Belki de geçmişti. Bilmiyorum. Tam hatırlamıyordum bile. O derece stresliydim. Burnunu çektim ve rüzgarın ıslak yüzümü soğutmasına izin verdim.

Kaçıp kurtulmak istiyordum. Uzaklara gitmek ama Jeongin'i de hatta Felix'i de yanımda götürmek istiyordum. Aile gibi olmak istiyordum sadece. Kemanımı çalarken bana gururla baksınlar mesela. Olmaz mıydı gerçekten? Hak etmiyor muydu mutluluğu? İyide neden...

Ortam yavaş yavaş mor renklere dönüşmeye başladığında gözyaşlarımı silip karşıma baktım. Oradaydı. Havada duran bir köprünün üstünde bana doğru geliyordu Onihra. Gözlerimi kapatıp yavaşça açtım ve ayağa kalktım. Uzun mor kıyafeti neredeyse yere değiyordu. Bedenine tam oturuyordu. Onu daha da mükemmel gösteriyordu sanki. Bilmiyorum. Tek bildiğim herşeyin mahvolduğu bir günde yine yanımda olan tek kişinin o olduğuydu.

"Neden beni çağırmadın?"

Önümde durdu ve başını eğdi. Yutkundum. Böyle acınası olmayı sevmiyordum. Durum buyken onu çağırmak sadece kullanmak olurdu. İstemiyordum. Onu kullanmak istemiyor, sığınmaktansa gerçekten sevgilim olarak görmek istiyordum. Gerçi... Hayat ne zaman benim istediğim gibi gitmişti ki zaten.

"Hannie~ Acı çekiyorsun." Elini kaldırdı ve yanağımı hafifçe tuttu. Saçlarımı okşamıştı bu sırada. "Buna gerek yok. Buradayım. Ben burada olduğum sürece senin kalbine acı yasak. Senin istemediklerin varsa benimde var. Benim istediğim Hannie'min mutlu olması."

Hüzünle gülümsedim. Biraz olsun daha iyiydim şu an. Kafam biraz dağılmış, az da olsa berbatlığın içinde yeşeren mor menekşeden hayat bulmuştum. Başımı eğdim ve yanağımı tamamen onun eline yerleştirdim. Yorgundum. Bedenimde bitmek bilmeyen bir yorgunluk vardı. Zorluyordu beni. Nefes aldırmıyordu. "Sadece söylemen gerekli. Sadece fısılda bana."

Handora •Minsung•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin