Tattoo inside my brain

107 14 74
                                    

"Geç içeri, geç." Jimin'in gözleri oturduğu masadan açılan kapıya giderken kapşonunu takmış olan bedene gitti. Bir haftadır hücredeydi.

"Jungkook." İlk ses Taehyungtan gelirken Andrew'un yüzü düşmüştü. Jimin ilk ayaklanan oldu.

Uykusuz olduğu her halinden belli olan bedenin boynuna sarılırken beline dolanan kollar ile daha da sıkı sarılmıştı. Jungkook onun küslüklerinden sonra kendisine daha da düşkün olduğunun farkındaydı.

Siyah saçlarının arasında Jimin'in parmakları varken kafasını kaldırdı.

"Sanırım özlemişsin Boncuk." Andrew onların yankınlığına sinirlenirken konuştu.

"Sarılma faslınız bittiyse ne olduğunu anlatsanız mı acaba." Jungkook'un gözleri onun gözlerine giderken kaşlarını çattı. Sinirlerini bozmaya başlıyordu bu adam.

Jin girdi araya.

"Lan, biraz da biz sarılalım." Jin'in sıkıca sarılmasıyla gerginlik dağılırken Jimin Andrew'a dönmüştü. Gelmesinden iki hafta geçtiğinden daha yumuşaklardı ona karşı.

Jungkooksa onların arasındaki gerginliğin kalmadığını farketmişti. Jiminle konuşan Andrew'a dönse de diğerleri onu masaya oturttu.

"Özledik oğlum seni. Burnumuzda tüttün." Yoongi'nin tatlı ve esprivari sözleriyle diğerleri de gülmüş ve onaylamıştı. Jungkook mavi gözleri üstünde hissetti.

Çok yorgundu ve gözlerini açık tutmak için savaş veriyordu. Gece yarısına geldiğinden sayım çoktan yapılmış çoğu insan uyuyordu.

"İçim soğudu. Bıraksalar öldürürdüm." Bu söz imalı ve sert bir şekilde Jimineydi. Jimin Jungkook'u öyle tutmuştu ki Jungkook ona zarar verememişti.

Karşılığında sadece bir gülümseme aldı. Jungkooksa ayaklanmıştı.

"Ben uyumaya gidiyorum Sabah konuşuruz." Diğerleri kafasını sallarken adımları koğuşuna gitti.

//

"Sen ne saçmalıyorsun? İhanet ettiğimi söyledikten sonra onun sana yaptıklarını görüyorum. Ona nasıl sessiz kaldın." Andrew'un yükselen sesiyle oturduğu yataktan kafasını kaldırdı.

"Andrew şu anda bunu konuşmanın ne manası var?" Sarı saçlı olan sinirliydi. Ama daha çok kıskançlık vardı.

"Onun yüzünden ölüyormuşsun!" Jimin sinirle yüzünü sıvazlamıştı. Gecenin köründe birisi duyup gelse olay büyüyecekti.

"Bu bizim aramızdaki bir şey, bana olan tavrını düzelt seni bir kere uyarırım." Andrew'un fevri tavırlarını unutmuştu. Yan koğuşta Taehyung'un gelmesi an meselesiydi.

Andrew masanın üzerindeki lambayı fırlattı yere. İçinde saklanan telefon da düşmüştü. Jimin şuana kadar kırk kere sinirlenip bağırması gerektiğinin farkındaydı fakat uğraşmak istemiyordu.

Tahmin edildiği gibi de oldu. Kapıdan giren Taehyung endişeli bir şekilde bağırmıştı.

"Noluyor burada?" Jimin ona dönerken Andrew konuştu.

"Siz nasıl onun Jungkook'a bu kadar güvenmesine izin verebiliyorsunuz? Onun yüzünden ölüyormuş. Tek ben mi önemsiyorum?" Taehyung uykulu gözleriyle önce anlamaya çalışsa da duraksadı birkaç saniye.

"Jungkookla onun farklı bir bağı var. Sana ne oluyor Andrew? Tüm bloğu uyandırdın." Tam cümlesi biterken odadan girenle Jimin hızlıca nefes verdi. Jungkook'un çatık kaşlarıyla açtığı kapının ardında Namjoon ve diğerleri de vardı.

"Hayırdır?" Gözleri Andrew'a sonra da yerde dağılmış lambaya baktı.

"Sen bu bloğa ve Jimin'e çıkardığın sorunun farkında mısın?" Jungkook'un kaşları kalktı. Sinirlenmeye başladığı belliydi.

Andrew'a doğru yürürken yakasından ittirmişti onu.

"Sen hayırdır? İki haftadır buradasın ağzın hiç durmuyor?" Andrew da Jungkook'u itti. Olay büyüyordu.

"Ben değilim yeni olan, sensin." Jimin bu saatte tek istediği uyumakken nelerle uğraştığını düşündü. Jungkook konuşacakken onun göğsünden itekleyerek zorla çıkartmıştı.

Bileğinden Jungkook'un koğuşuna ilerletti.

Girdikleri an bağırmıştı Jungkook.

"Elimde kalacak, ona söyle elimde kalacak." Jungkook sinirlenirken Jimin sadece omuz silkmişti.

"Zayıflamışsın, her hücreye gittiğinde böyle olmak zorunda mısın?" Jungkook kardeşini düşünmemek için her şeyi yapıyordu fakat hücre onu düşünmek için en iyi yerdi.

Konunun değişmesiyle sakinleşti.

"Sen yoktun. Kafam dağılmıyor." Jimin gülümsemişti.

"Hani boncuğum diyordun noldu?" Jungkook da gülmüştü ona.

"Boncuğum." Jimin gülümseyerek sarıldı ona. Bir haftadır göremiyordu. Jungkook da uykusuz olmasına rağmen gecenin bir saati uyanmıştı.

Sarıldı Jungkook da sıkıca. Ayrıldıklarında masaya yaslanarak mavi gözlüye konuştu.

"Yarın sokuyor muyuz? Dışarıdaki adamlar hazır." Jimin olumsuzca kafasını sallamıştı.

"Mahkemem var. Bensiz yapmayın, hücreden yeni çıktın." Siyah saçlı olan kaşlarını çatarak ne olduğunu sorar bir şekilde göz kırptı.

Jimin nasıl söyleyeceğini bilmiyordu, nefesi saniyesinde boğazına dizilmişti.

"Önemsiz bir şey." Bu söz ve mavi gözlerin kaçırılması Jungkook'u daha da gerdi.

"Jimin ne mahkemesi olduğunu söylesene?" Jimin bu konuyu açmak dahi istemiyordu fakat uzatmadı.

"Eski müdürün davası işte." Jungkook'un yüz ifadesi saniyesinde bozuldu. Jiminle kavgalı oldukları zaman gidip itiraf etmişti. Gözlerini kapayarak birkaç derin nefes aldı.

"Sana itiraf etme demiştim." Tartışacakları saniyesinde belliydi.

"Jungkook bunu şuanda konuşmanın manası yok." Jimin'in sözü Jungkook'u zerre etkilememişti.

"Ne kadar eklenecek?"

"6." Söylediğiyle Jungkook'un gözleri açıldı.

"Ne? Sen ne dediğinin farkında mısın? İnanmıyorum sana, inanamıyorum. Tahliye olacaktın lan bir iki aya." Jungkook'un sinirli haliyle Jimin kafasını duvara yasladı.

"Jungkook, lütfen." Jungkook'un gözleri mavi gözlere gittiğinden bu konuşmadan hiç hoşlanmadığı belliydi.

Üstüne gitmedi.

"Ne saçmalıyordu o? Neden izin veriyorsun sana bağırmasına? Bana ne onu anlattın, ne hikayesini ne başka şeyi. Bu adamı bu kadar özel yapan ne?" Jungkook Amdrew'un kim olduğu hakkında bir fikri yoktu sadece diğerlerinin normalde zerre hoşgörü göstermeyeceği bir insanken şimdi aynı masadaydılar.

"Jungkook, sorgulaman gereken biri değil. Gerçekten şuanda bunların hiçbiri de umrumda değil. Hücredeydin bir hafta boyunca oradan her geldiğinde kötü gözüküyorsun. Sadece uyu." Konu tekrar değişirken Jungkook onun kendine verdiği değer ile gözlerini kapatarak hafifçe gülümsedi.

Jungkook onun bu şekilde konuşacak kadar özlediğini tahmin edememiş şaşırmıştı.

"Neye gülüyorsun?" Siyah gözler mavi gözlere giderken yaslandığı masaya ellerini de koydu.

"Sanırım özledin boncuk." Jimin de gülümsemişti. Deli oluyordu. Canı gibiydi. Kimsede yoktu Jungkook'un davranışlarından, bakışlarından.

"Dilinden kurtulacağımı bilsem cevap verirdim buna."Jungkooksa onun cevabına gülüp sarılmıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Don't blame meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin