1

88 10 56
                                    

Bölüm 1

"Şşşt, Aybüke, hadi uyan." Annem odadan çıktıktan sonra gözlerimi açtım. Mavi pijamalarımda göz gezdirip yüzümden saçlarımı çektim ve doğruca banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı elime aldığım eski pembe tarağımla taradım ve aynadaki görüntüme bir kaç saniye bakakaldım. Yüzü çok güzeldi ama gözleri çok çaresiz, acınası gözüküyordu. Acıdım ona, böyle gözüktüğü için. Çünkü sağlam bir sebebi yoktu.

"Aybüke!"

Hemen tarağı bırakıp bileğimdeki toka ile saçlarımı en alttan özensizce bağladım. Kahküllerimi düzeltip hızlıca oturma odasına geçtim. Sanki böyle yapınca sevgi göreceğimden değildi. Böyle yapmayınca sevgi görmeyeceğimden de değildi. Daha az midem bulanır diye düşünüyordum. Bir mantığa oturtmak zordu.

"Günaydın!" Neşeli bir giriş yapmalıydım ki annem ve babam sabahtan bana tavır almasınlar. Annemin gülümseyerek cevapladığı yanıtımı babam yine her zamanki 'kendine has' yöntemi ile karşılık veriyordu. Şaka yapmak için yaptığını gösteren bir yüz ifadesine bürünmüş kızgın surat.

"Gel bakalım otur şöyle." Dedi çatık kaşlarını daha fazla çatabilirmiş gibi.

Odaya girer girmez mideme oturan hazımsızlıkla birlikte gülümseyerek kahvaltı masasına, ikisinin arasına oturdum.

Patates kızartmasıyla bakıştık. Onu yediğimi ve yemek borumdan geçtiğini düşündüm. Tıpkı toprak yemeye benziyordu. Yağsız, tussuz, kızarmamış ya da haşlanmamış ama bir şekilde pişmiş patates kızartması.

Yemediğimden söylenmesinler diye çatalı elime alıp bir tane ağzıma götürdüm. Tam da tarif ettiğim gibi. Bir de tam yutarken babam sağ bacağımın diz kapağına tırnaklarını değdirdi. Zaten zor yuttuğum patates bir işkence haline geldi ve önce babamın elini çektim sonra da midemi tutup kusmamak için hafifçe eğildim. Yine ne güzel bir sabah oluyordu böyle.

Bu düşünceyi hemen başımdan geçiştirmeye çalıştım. Ortalıkta dış açıdan bakıldığında hiç bir sıkıntı gözükmüyordu. Yemek yiyen ve sanırım yemek istemeyen bir kız ile şakalaşan babası. Ama ben son zamanlarda dış bakış açımı tamamiyle yitirmiştim sanırım.

Saçma sapan bir konudan dolayı tvdeki gözler bana dönünce hızla "Okula gitmem gerek..." diyerek ayaklandım. Odama girip kapıyı kitledim. Hazırlanmak için yirmi dakikam vardı. On dakika sadece aynanın karşısında oturduktan sonra adım seslerini duymamla dolaptan kıyafetlerimi çıkardım ve hazırlanmaya başladım. Kapı kilitli olsa da çok baskıda hissediyordum. Titremeye başlayan bedenime engel olmak için kilidi açtım ve çantamı alarak oturma odasına hızlıca gittim ve kitaplarımı orada ayarlamaya başladım. Kahvaltının yanında. Çünkü canavardan korkuyorsanız sakinleşmenin en iyi yolu canavarın yanında kalmaktır.

Bir kaç bir şey daha aldıktan sonra evden çıktım. Kulaklığımı taktım. Apartmanın kapısını kapattıktan sonra camından yansıyan kıyafetlerime baktım. Tek ekstrem şey atkımdı. Onu da her gün aynı stilde bağlıyordum ama seviyordum da. Telefonuma bağlanıp playlistimi çalmaya başladım. 15 dakika kadar bir yol yürüdükten sonra okula ulaştım. Kapıdan girmeden kulaklığımı çıkardım, çantamın koluna taktım ve içeri girip merdivenleri tırmanmaya başladım. Tam üç kat. Kansız biri için kahvaltısız bir güne başlangıçta hiç iyi bir seçim değil. Zaten halim bitmiş olarak ilk derse giriyorum. "Pardon hocam." Bir kaç dakika geç kalmışım. Kimseyle göz teması kurmadan en öndeki sırama geçiyorum. Her zamanki gibi herkesin yanı dolu. Benimki hariç. Merdivenlerin döndürdüğü başımı sabit tutmaya çalışarak derse adapte olmuş bir izlenim veriyor, elime not defterimi alıyorum. Hoca ile göz temasında mükemmel mimikler. 'Hadi ya??', 'Yok artık!', 'hahaha', 'tabii' , 'hayır' gibi. Ne anlattığı hakkında hiç bir fikrim yok. Arada bir şeyler duyuyorum. Defterime yeni bir yıldız daha çizerken bir çizime çevirmeye karar verip kilolu, sakallı, suikastin içinde vahşi bir ayı gibi gözüken bir adam çiziyorum. -Dur bir dakika, çizmeye çalışıyorum ama vahşi kısmı dışında. Çünkü tüm bu vahşete rağmen adam sevimli gözüküyor.

AybükeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin