Bodruma indiğimde rutubet kokusu almam gerekiyormuş gibi hissetsem de, hiç bir şey kokmuyordu. Elimdeki anahtarı döndürüp döndürüp durdum. Yine gelmişti o his. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bunu yaparken tırnaklarımı iyice bastırmıştım. Şu araba açma sesini seviyorum. Bagajı açıp çantanın kulpundan tuttum. Babam neden tüm parayı nakit olarak çekmişti ki? Deri çantanın yüzeyinde şöyle bir gezdirip aşağı indirmiştim ki, bir güç boşluğu yaşadım. Bu kadar ağır olmasını beklemiyordum. Çantayı yere, ayak uçlarıma bırakıp bagajı kapattım ve tekrar almak için yere doğru uzandım. Gözlerime ceketimin cebinden sarkan pasaportum ilişince; yeni kılıfıma tekrar bir göz atmak için elime aldım ve şöyle bir avucumda gezdirdim.
"Güzel seçim" diye mırıldandım.
İğrenç gözüküyordu.Bu pasaportum çıktığından beri sadece İtalyaya gitmiştim. O da babamın işi için, bir günlüktü. Otelden asla çıkmama izin vermemişti ve gece gelip gece dönmüştük. Burnumun kaşındığını hissedip elimle hareket ettirdim. Gözüm para torbasına takıldı. Kaçıp gitsem ne olurdu ki? Nereye kaçacaktım? Saçma sapan soruları geçiştirerek başımı salladım ve arabayı kilitledim.
"Sahi, en fazla ne olabilirdi ki?" Ayağımı apartmana doğru attığım adımda aklımı bulandıran bu soruydu. Sonra çok düşünmemeye başladım. Aylardır beynimde ki susmayan seslerin aksine, ilk defa sanki beynim daha sakindi. En fazla ne olabilirdi ki?
Arabayı geri açıp çantayı arka koltuğa koydum. Sürücü koltuğuna geçip otoparkın kapısının anahtarının burada olup olmadığını kontrol ettim. Buradaydı. Elime aldığım beyaz düğme ile bakıştık. Bir kaç saniye öylece dona kaldım. Sonra sanki dünyadaki bütün sesler susmuş gibi gayet robotik bir hamle ile arabayı çalıştırmak için direksiyonun arkasında bulunan düğmeye bastım. Sonra da garajın kapısını açtım. Elimi ben mi kontrol ediyordum? Bir kaç saniye de ışığa diktim gözlerimi. Ehliyetim yanımda değildi. Ama çevirme olmazsa bir şey olmazdı. Olsaydı da, en fazla ne olabilirdi ki?
Garajdan çıktım. Güvenlik selam verdi. İlk defa almadım. Görmemezlikten de gelmedim. İğrenç bir insan gibi çıktım gittim.
Bu noktadan sonra sesler geri geldi. Aklımda bin türlü ihtimal dönmeye başladı. Geç kaldınız, diye geçirdim. Nereye gittiğimi bilmiyordum, sadece sürüyordum.
'Şu an bu parayı ve arabayı çalmış mı oluyorum?'
'Ya babam parayı çalmakla beni polise şikayet ederse?'
'Muhtemelen iki güne bu zararın açığını kapatır.'
'Sanırım havalimanına gidiyorum. Bu çanta ile uçağa alacaklar mı?'
'Yokluğumu ne zaman farkedecekler?'
'Endişelenecekler mi?'
'Arabayı nereye bırakacağım?'
'Ne zaman geri döneceğim?'
'Dönecek miyim?'
'Arabayı satmamın bir yolu var mı?'
'Bu kadar para bana yetecek mi?'
Dönüp dönmeyeceğimi bilmiyordum ama, dönersem hiç bir şeyim eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Artık yola çıkmıştım ve nedense geri dönmek için çok geç gibi hissediyordum. Halbuki buna karar vermek için tam zamanıydı. Asıl uçağa bindiğimde geri dönüşü olmazdı.
"Şşt! Fıstık, naber?"
Yanıma gelen sarışın dallamaya baktım."İyidir, senden?"
"Ben de iyi. Araba yakıyor, senin mi yoksa?"
![](https://img.wattpad.com/cover/359060994-288-k644238.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aybüke
Teen FictionKaçış diyince aklınıza hangi isim geliyor? Benim bazı yazarlar zihnime çok iyi işlediğinden, Aybüke'den başkası canlanmıyor. Tüm içimizde kalmışlıklara mı demeliyim?