4

47 8 31
                                    

Gözlerimi açtığımda bir yığın insanı karşımda gördüm. Güçlükle nefes alıp ağzımdaki suyu yan dönerek püskürdüm. Kalabalık bir anda alkışlamaya başladı. Sesler boğuk boğuk geliyordu. Doğrulmaya çalıştım ama çok zordu. Sırtımdan beni destekleyen el sayesinde bunu yaptım. Başımdaki ağrıyı, her zerremdeki o hissi tarif etmem mümkün değildi. Elimi kafama götürüp bastırdım. Etrafıma şöyle bir baktığımda yüzlerin yabancı olduğunu gördüm. Buraya nasıl gelmiştim? En son ne yapıyordum? Neden yarı ölü haldeydim...

Yine susmayan düşüncelerim başlamıştı. Sağ kolumun üzerine tekrar uzandım. Berbat durumdaydım, bu sefer fiziksel durumum daha berbattı. Zaten ruhen suyun o rahatlığı bir anlığına tatmin etmiş olsa da, asla şu ana değişmezdim. Gerçi diğer tüm hallerimi de bu ana tercih ederdim. Sanki vücudumun içinden ruhum çekilip sıyrılıyordu.

Kalabalığın içinden onu görmem ile her şey yerine oturmaya başladı.

"Sarı saçlı, dolandırıcı serseri..."

"Ne çok ismim varmış..." Dedi gülümseyerek.

Bu bana sahte para vermişti, ben ona geri vermiştim, sonra girmiştim, çantayı unutmuştum annem aramıştı...

Başıma tüm gücümle vurdum. Buna ne oluyordu böyle? Nasıl bin parçaya bölünmüş gibi canımı yakabiliyordu? Kulaklarım, miğdem ve burnum da hakeza öyle. İntiharım başarılı sonuçlanmamıştı orası kesin, ama başarısız da sonuçlanmamıştı anlaşılan. Sanırım biri beni çekip çıkarmıştı ama, en azından bunu ya bir kaç saniye önce, ya da bir kaç saniye daha sonrasında yapamaz mıydı!? Kalabalık endişeli gözleri ile bakmaya devam ederken siren seslerini duydum. Tanıdığım tek sima beni kucağına alıp yanımıza yaklaşan araca doğru götürdü. Ambulanstı. Sedyeye yatırıldıktan sonrasını hatırlamıyorum. Bayıldım mı, uyudum mu... Fakat gözlerimi açtığımda yine onu gördüm. Sarı saçları kulağına doğru bırakılmış, dizini sallayarak streslice etrafa bakıyordu. Elleri pembe, üşümüş gibi gözüküyordu. Yüzünün yakışıklı olduğu kesindi. Tarzı da iyiydi  ama biraz çelimsiz bir çocuktu. Tırnaklarını mı yiyor o?

Gözleri beni bulduğunda elini ağzından çekti ve "Uyandın mı?" Dedi.
Cevap vermedim. Başımın ağrısı geçmişti. Sanırım hastanedeydik, gözlerimi ondan yeni çekebilmiştim.

"Nasıl hissediyorsun kendini? Daha iyi mi?"

Öfkeyle gözlerine baktım. Bu nasıl bir ahmaktı böyle?

Ellerini havaya kaldırarak yarı ciddi yarı alaylı bir tavır takındı ve  "Vaaov, o haşin gözler beni korkuttu!" Dedi. Göz devirerek etrafa bakındım ve gözüm hemşire çağırma düğmesine erişince biraz doğrulup ona bastım.

Kendimi gerçekten iyi hissediyordum, sadece başımdaki ağrı çok az devam ediyordu. İnce bir sızıntı şeklinde. Burada ne kadar kaldım, bu çocuk niye başımda, annemler hâlâ nerede bilmiyordum ama hiç birinin cevabını öğrenmek de istemiyordum.  Yataktan tamamen doğruldum ve ayakkabılarıma bakındım. Her şeyi inanılmaz bir ciddiyetle icra ediyordum.

"Dur, ayakkabıların burada." Minik minik koşarak kayboldu ve bir kaç saniye sonra geri geldi.

"Ben giydireyim mi?"

"Allahın gerizekalısı..." diye söylendim kısa converselerimi elinden hızlıca çekip aldıktan hemen sonra.

Burası hastaların toplu yatışının yapıldığı bir devlet hastanesiydi sanırım ve burada benimki gibi elliye yakın  yatak vardı. Bağcıklarımı bağladığımda hemşire gelmişti. "Ne oldu bana?" Dedim. İlk defa gerçekten konuşarak.

"Ben bilmiyorum hanımefendi ,nöbet değişimi oldu... Ama yardımcı olmamı istediğiniz bir konu varsa..."

"Bu ne saçmalık..." dedim ayağa kalkarken. Nedense içimden herkesi inanılmaz zorbalamak, iğrenç  bir insan olmak geliyordu. Sahi, ölmeden önce bu şıkkı hiç denememiştim. Kolumdaki serumu hızlıca söküp attım. Kahretsin nasıl da acımıştı! Bunu herkes bir çırpıda yapıyordu.

AybükeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin