Zaman

121 11 34
                                    


Selllaaaaammm, nabersinizzz. Çooooook mutlu olduğunuzu ve geçen bölüm çok gülüp çok eğlendiğinizi tahmin ediyorum <⁠(⁠ ̄⁠︶⁠ ̄⁠)⁠>
Tavsiyem bu bölümü medyadaki şarkıyla dinleyin muqq olur eminim. Haaarrriiikka bir bölüm, bolca gülersiniz (kesinlikle yazarken zorlanmadım, asla ağlatmicam sizi ;)
Takip ediyorsunuz cookk teşekkür ederim beni mutluluktan havalara uçuracaksinizz💖 Oylarınızı eksik etmezseniz cooooooookk sevinirim öpüldünüzzz ^^

Saat 00:15

On beş dakika geçmişti üzerinden. Efe ve Naz, Tuana ve Çağan'a dönmüşlerdi. İkisi de aslında tam bu gün, 2022'nin ilk gününün ilk dakikalarında büyümüştüler.
Hâlâ 16 ve 17 yaşında olan iki beden, şimdiden büyümek zorunda bırakılmış iki çaresiz ruh olmuştu...

Çağan çıktıktan sonra biraz beklemişti Tuana, öylece, olduğu yerde. Belki gelir diye beklemişti, gelmedi...

Evde durmaya dayanamadı, anılar gözlerini ve kulaklarını rahat bırakmıyordu güzel Tuana'nın.
Ağızdan çıkan her söz, kahkaha kulaklarında yankılanıyordu, gözleri her yerde ikisini görmekle işkence ediyordu kıza.

Ev buram buram lavanta kokuyordu, lavanta sana umut versin demişti Çağan Tuana'ya, hayır, Efe Nazı'na demişti, ama Tuana artık her lavanta kokusunda acı çekecekti.

Pijamalarıyla kendini sokağa attı güzel Tuana, üstüne hiçbir şey almadan çıkmıştı, kar yağıyordu, üşümesin rağmen sahile indi. Yolda sert rüzgara karşı yürürken gözyaşları yanaklarından süzülüp gidiyordu, sahile geldiğinde yolunu büyük deniz fenerine çevirdi. Yürürken Marmara Denizi'nin normalde olmayan hırçın dalgaları kayalıklara çarptıkça ıslanıyordu.

Deniz fenerine sırtını dayadı Tuana, buz gibi taş ve ıslak kayalar umrunda değildi, kar yağması da aynı şekilde.
Haykırıyordu artık, ağlaması hiç dinmeden haykırıyordu; Neden?

Tıpkı günler önce rüyasında gördüğü gibi. O bir rüya değildi, uyarıydı, tıpkı her zamanki gibi...

Çağan için de kolay olmamıştı, o kapıdan çıktığı an dizlerini taşımamıştı  onu, çökmüştü öylece olduğu yere, beklemişti, belki biri gelip onu bu kâbustan kurtarır diye, gelmedi.
En son kendini zorla kaldırıp dışarı attı, sahile indi genç oğlan, biraz yürüdü.

Onun için de zordu, ona hislerini kazandıran ve ona iyi gelen birinden vazgeçmek.
Eğer kendi canı söz konusu olsaydı yapmazdı, ama Nazı'na kıyamazdı Efe, her ne kadar onu öldürse de kıyamadı.

Efe, Naz'ın bedenine hasret kalmaya dayanamayacağını biliyordu, bu yüzden Naz'ın ruhundan vazgeçmişti.

Bacaklarında kalan son kuvvetle deniz fenerine adımladı. Kayalıklardan üstüne giden suları takmadı Çağan, zaten üstünde montu ve botları vardı. Tuana geldi aklına, ya dışarı çıkarsa? Mont da almaz o diye geçirdi içinden, ya hasta olursa?

Birden kulaklarını hiddetli haykırışlar doldurdu.
Bunlar Tuana'nın haykırışlarıydı, kafasının içinde olduğunu sandı Çağan, kulaklarına vurup ağlamaya başladı;

“Sus! Sus! Bağırma! Hayır, lütfen! Sus!”

Haykırışlar şiddetlendi, artık sadece ağlamıyordu, hesap soruyordu.

DüğümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin