6: Ejderha ve Öfkesi

43.5K 3.1K 6.1K
                                    

NP: Melanie Martinez, Pacify Her

🌠

Günler geçiyordu, mevsim geçiyordu. Bahar gelmişti. Soğuk kırılmış, ağaçlar yapraklarını yeni dönem için silkelemiş ve güneş ısıtmaya başlamıştı. Uykularım artık daha da zorlaşıyordu. Burada her şeyden habersiz sadece zaman öldürmeye çalışmak her gün biraz alışılabilir olmuştu. Alışmaya katlanamıyordum. Haftalardır diyardan uzaktaydık ve haftalardır diyardan haber alamamıştık. Bir haber alabilmek umuduyla sık sık sahile, kayalıklara gidiyor ve denizden bir çağrı bekliyordum. Küçük bir umut. En azından bir haber. Hiçbir şey yoktu...

Arın'ı hissedememek beni sandığımdan daha çok eksiltiyordu. İşe yaramaz hissediyordum. Orada olup Su Krallığı'nı tanımak istiyordum. Onlarla bir arada olmak istiyordum. Su Krallığı'ndan biri nasıl olunur onu öğrenmek istiyordum. Ben de Ayzer ve Sonay gibi topraklarımla bir bütün olabilmek istiyordum. Burada geçen her saniyemde biraz daha kopuyordum sanki. Koparılıyordum. Aidiyet duygumu yitiriyordum. Ve hüzün tarafından istila ediliyordum.

Unutulmaktan korkuyordum.

Kapının açılma sesini duyunca kaşlarımı çattım. Yattığım yerden hafifçe doğrulup başımı çevirdim. Daren elinde birkaç torbayla içeriye girdi.

"Dışarı mı çıktın sen?" diye sordum. Çıktığını görmemiş ya da duymamıştım ama sabahtan beri yarım yamalak uykularla koltukta dönüp durduğumdan kaçırmış olmam da mümkündü.

"Yiyecek bir şeyler aldım."

Yarım yamalak bir kahkaha attım. "İyice buralı oldun."

"Kaldır kıçını hadi," dedi. Aldıklarını mutfağın tezgahına bırakırken aklından dönenleri görmek istedim. Benden daha iyi idare ettiği kesindi ama bu gerçek mi yoksa sadece gizliyor muydu bunu anlamam imkansızdı.

Örtünün içinden çıkıp banyoya yürüdüm. Ellerimi lavaboya yaslanıp derin bir nefes aldım. Şikayet etmiyordu, ben her gün bir şeyler için mızmızlanıyordum ama bir kez bile şikayet etmemişti. Sorun yokmuş gibi davranıyor ve ayak uyduruyordu. Ama uyumadığını görüyordum. Sadece, benden daha dayanıklıydı. Buna, yalnızlığa alışkın olduğunu kabul etmek beni daha kötü hale getiriyordu. Yüzüme buz gibi su çarptım. Bunu ne kadar daha sürdürebilirdik bilmiyordum. Daha ne kadar dayanabilirdik bilmiyorum. Birlikte olmamız çok kolaydı. Ama burada birlikte olmamız doğru değildi. Ve buna kapılmamak da öyle kolay değildi.

Yüzümü kurulayıp kendimi toparlayarak odaya döndüm.

"Ben yapardım," dedim omlet yapmak için yumurta çırptığını görünce.

"Hiç zahmet etme Novacığım..." Dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. "Tercihen yumurta kabuklarını yememeyi istiyorum."

"İnsanın adı çıkmasın." Kanepeye gidip yatağımı toplamaya koyuldum. Birkaç yemek denememin çoğu başarısız olmuştu. Güzel yaptığım tek şey pankekti ki ona bayılmıştı. Ama yalan söylüyor da olabilirdi çünkü pankekle duygusal bir bağım olduğunu ve beni hassaslaştırdığını biliyordu. Off. Bir iblis ile takılmak çok zordu, gerçekten ne düşündüğünü asla bilemiyordunuz. Birkaç şey daha yapmıştım ve yenebilir olmuştu ama lezzeti konusunda iddialı olamayacaktım. Benim aksime o muhteşem yemekler yapıyordu. Bunun onun oyalanma şekli olduğunu Ateş Sarayı'nda kaldığım zamandan beri biliyordum. Bu yüzden ona birkaç tane yemek kitabı almış ve bir sürü malzemeyle her gün yeni bir şey deneme oyunu başlatmıştık.

Yaptığımız şey aşağı yukarı buydu. Belli başlı rutinler geliştirmeye başlıyorduk. Neredeyse her akşam yürüyüşe çıkıyorduk. Bazen tanıdığım ama artık yüzümü bilmeyen insanlarla karşılaşıyordum. Kafelerde sık sık eski arkadaşlarıma rastlıyordum. Hepsiyle anılarım olan insanlar için o kadar yabancıydım ki dönüp bakan bile olmuyordu.

EJDERHA ve YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin