Akşam saatlerinde zil çaldığında yerde oturmuş kelime oyunu oynuyorduk. Uzanıp yeni keşfimiz olan ananaslı kokteylimden bir yudum aldım ve bardağı ikimizin ortasına bıraktım. Artık iki tane hazırlamakla uğraşmıyorduk. İkimiz de buna takılsak da bu hoşumuza giden bir şey haline dönmüştü.
Bizim olayımız.
Kapı görevlisinin siparişleri getirdiğini düşünerek ayağa kalktım.
"Sakın hile yapma iblis bozuntusu," diye uyarmayı ihmal etmedim. Omzumun üzerinden ona baka baka kapıyı açtığımda sırıtıyordu. Kesin hile yapıyordu, daha önce hiç bilmediği bir oyunda bu kadar iyi olmasının başka bir açıklaması olamazdı.
Torbaları almak için döndüm ve kaskatı kesildim.
"Büyükbaba," diye fısıldadım refleksle. Gördüğüne inanamıyormuş gibi kapının diğer tarafından bana bakıyordu. Aramızda uzun bir bakışma geçti. Onu en son gördüğüm hali gibiydi. Babam gibi o da iyi görünüyordu. Ama babamda olmayan bir şey vardı onda. Gözlerinde bir yabancılık hissi yoktu. Şaşkınlığın altında bile bana çok iyi anımsadığım sevgi dolu gözlerle bakıyordu.
"Nova," diye seslendiğinde daha da irkildim.
Mümkün değildi. Nasıl adımı bilebilirdi.
Daren hemen yanımda belirdiğinde büyükbabam ona döndü ve bu defa irkilen o oldu. Gözlerinde gördüğüne inanamayan birinin bakışları vardı. Bembeyaz kesildi. Durduğu yerden bir adım geriye çıkarak "Lordum," diye selamladı onu. Alfinlere özgü olduğunu bildiğim bir hareketle. Başımı Daren'e çevirdim. Gözlerini büyükbabamdan alıp onun arkasına çevirdi. Etrafı kontrol ettiği zamanlarda olduğu gibi dikkatliydi.
"İçeri gir," dedi alışkın olmadığım bir ses tonuyla. Krallıklarda bile nadiren kullandığı "lord" tonlamasıyla.
Büyükbabam bir an bile düşünmeden ve ikiletmeden içeriye girdi.
"Kapıyı kapat, Nova," dedi bana da aynı tonlamayla. Kirpiklerimi kırpıştırarak dediğini yaptım. Şaşkınlığım her saniye daha çok artıyordu. Elimi kolumu ne yapacağımı bilemedim ve sayıklamaya başladım.
"Nasıl yani," dedim. "Nasıl, sen, büyükbaba, nasıl?" Kelimeleri tam söylediğimi bile sanmıyordum, her sözcük dudaklarımdan kesik kesik ve duraksayarak çıktı.
Büyükbabam bir yanıt vermeden önce Daren'e baktı. Sanki onay bekliyor gibi görünüyordu.
Daren bana döndü.
"O bir gözcü meleği," diye açıkladı. Duruşunu dikleştirmişti. Yüzünde donuk bir ifade vardı, her şeyi gizlemişti. Duvara benziyordu. "Sana göz kulak olması için başka bir alemden getirildi. Senin dünyandaki hizmetkarım."
Onun kelimelerinin kafamın içinde tekrar tekrar tam anlamıyla idrak edene kadar döndürüp durdum. Büyükbabam iki elini önünde kenetlemiş bir sonraki direktifi bekliyor gibi görünüyordu. Gözlerim ikisi arasında dolanıp durdu. Nihayetinde kaşlarımı çattım. Sorgulayıcı başka kelimeler dilimin ucuna geldi ama geldiği gibi yuttum. Buna şaşırmam yersizdi. Buna şaşırmam çok ama çok yersizdi. Tahmin etmeliydim. En başından beri her şeyde parmağı olduğunu tahmin etmeliydim.
"Neden daha önce söylemedin?" diye sordum sadece. Bir süre önce büyükbabamı görmek için eski evimize gitmiştik. Ev duruyordu, babam artık orada yaşamıyordu ve komşulardan biri büyükbabamın bir ziyaret için şehir dışına gittiğinden bahsetmişti.
"Ne olduğu fark etmez," dedi Daren. "O yine de senin için senin bildiğin kişi. Bir şey fark eder miydi?" Her zamanki gibi değildi. Bana durmam gerektiğini söyleyen bir yerden konuşuyordu. Dikkatliydi ve benim de öyle olmam için alttan alttan uyarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDERHA ve YILDIZ
FantasiaBu hikaye Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik serisinin ara sahnelerinden alıntılar içerir. Kitapta olmayacak yazar taslaklarıdır. Serinin ilk iki kitabını okumadıysanız spoiler barındırır.