Arena'dan çıkmak cehennem çukurundan çıkmaya çalışmakla eşdeğerdi. Saatler boyunca sayamadığımız kadar röportaj vermiştik. Heeseung iki saatin sonunda korumalara içeriyi boşaltmalarını söylediğinde minnetle ona baktım. Jungwon ve benim halime -doğrusu bizi bırakmaları için can çekişiyorduk- gülüyordu.
Jungwon bıkkınlıkla "Tabanlarım ağrıyor." dedi. Başını iki yana eğerek ağrısını geçirmeye çalıştı. "Yine de eğlenceli."
Nasıl oluyordu da halinden memnundu?
Heeseung yanımıza geldi. Çıkardığı kulaklıkları omzundan aşağı sarkıyordu. Dağılmış saçları ve omuzlarını öylece attığı ceketiyle en az bizim kadar yorgun gözüküyordu. Ellerini birbirine çarptı ve bizimle gurur duyuyormuş gibi bir edayla "Sonuna geldik." dedi. "İyi iş çıkardınız ve yorgunsunuz biliyorum ama on dakika kadar bekleyin. Sizi ben bırakayım olur mu?"
Reddedeceğim sırada çoktan uzaklaşmıştı.
***
Heeseung'un gelmesini beklerken fırsat bulup Charlie'lerin yanına gidebilmiştik. Bailey'in sarılmasından kurtulduktan sonra arka tarafta bizi seyreden Daehyun'un yanına gittim.
"Senin yüzünden." dedim gülerek. "Bütün bunlar senin yüzünden oldu."
"Kötü bir şeymiş gibi konuşma." Koluma vurdu. "Babanın robotuyla şampiyon oldun, daha ne istiyordun?"
"Hiç bir şey." dedim kabul edip.
"Baban hala hayatta olsaydı seninle gurur duyardı Jay."
"Bence gurur duyması için hayatta olmasına gerek yok."
***
Daehyun geç olduğunu söyleyerek yanımızdan ayrıldığında Jungwon'un yanına geri döndüm. Bailey hararetle maçın dışardan nasıl göründüğüne dair bir şeyler söylüyordu ve Charlie saniyede bir ona hak vererek başını sallıyordu.
"Harikaydı. Ben bu kadarını beklemiyordum Jay, beni şaşırtmaya devam ediyorsun."
Bailey hayatımda tanıdığım en naif insandı. Beni övdüğü herhangi bir cümle utanıp kızarmama sebep oluyordu.
"Teşekkür ederim." dedim kısık bir sesle. Jungwon halime gülerken "Neden içine içine konuşuyorsun?" diye sordu. Omuz silktim. O esnada Heeseung fırtına gibi yanımızdan geçmişti.
"Hadi gidelim. Sizinle konuşmam gereken bir şey var."
Charlie'ye kamyonu alıp önden gitmelerini söyledim ve Jungwon'un vedalaşmasının ardından Heeseung'un peşinden gittik. Otoparkın girişinde iki silüet duruyordu. Yaklaştıkça onların Sunghoon ve Niki olduğunu anladım. Sunghoon'un maçtan sonra bu kadar güler yüzlü olması garipti.
Heeseung'un onlara bir şey söylememesine rağmen arkamızdan yürümeye başladılar. Heeseung birinin onu yakalamasından korkuyormuş gibi hızlı adımlarla yürüyordu. Göz ucuyla Jungwon'a baktım, o da bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Bakışlarından anlaşılıyordu.
Heeseung cebinden anahtarı çıkardı ve arabayı açtı. Jungwon'un yanına, arka koltuğa geçecektim ki eliyle sürücü koltuğunun yanını işaret etti.
"Sen yanıma geç."
Bir saniyeliğine Jungwon'la bakıştık ve başıyla onayladığında ön tarafa geçip kapıyı sertçe kapadım. Sunghoon ve Niki, Jungwon'u ortalarına almışlardı. Nedensizce ablukaya alınmış gibi hissediyordum.
Heeseung arabayı sürmeye başladıktan yaklaşık on dakika kadar sonra çok olağan bir şeymiş gibi "Lemkowa Takımı'ndan ayrıldım." dedi. Görmesem bile Jungwon'un gözlerinin hayretle büyüdüğünü biliyordum. "Artık onlar için çalışmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Real Steel [Jaywon]
FanfictionO adamın kendinden emin sesi kulaklarımda yankılanıyordu. "Zeus görür ve tabii ki öldürür." Yine de bunu, henüz Jungwon ve benim geliştirdiğim robotu ringdeyken görmediğinden söylemesi aptallıktı. *Çelik Yumruklar adlı filmden alıntıdır‼️‼️