Gaius, Merlin'in hasta olmasından hoşlanmıyordu çünkü çoğu zaman gayet iyi olan küçük şımarık hayvanların sahipleriyle ilgilenmek zorunda kalıyordu. Ve onlara korkacak bir şey olmadığı konusunda güvence vermek Merlin'in göreviydi ki bu oldukça sıkıcı bir işti ve Gaius'un, Merlin hastayken, bunu yapamayacakken bundan nefret etmesi de hiç şaşırtıcı değildi. Hafifçe söylemek gerekirse Gaius, Merlin'in hasta olmasından hoşlanmıyordu. Dürüst olmak gerekirse kimse Merlin'in hasta olmasından hoşlanmıyordu, hatta Merlin'in kendisi bile hastayken kendisinden hoşlanmıyordu. Sık sık olamasa da hasta olduğu zaman kapının önünde şekerlemeler ve tavuk suyu dolu sepetler oluyordu ki bu bazılarına göre oldukça nazik bir jest gibi gelebilirdi ancak Merlin hastalandığında bu sadece küçük bir grip olmuyordu. Merlin hasta olduğunda nasıl başardığından kimsenin haberi olmasa da tüm hastalıkları aynı anda geçiriyordu.
Yatağından tam olarak nasıl kalkıp ön kapısına kadar yirmi adım yürümesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tüm uzuvları ağrıyordu, bir yandan diğer yana yuvarlanırken bile başı dönüyordu ve Merlin çoktan kendini bir burito gibi örtme zahmetine katlanmış olmasına rağmen tüm vücudu titremeye devam ediyordu.
Ve Merlin'in, iki hafta önce Merlin'i neredeyse hiç durmadan rahatsız ettiği o Mordred denen çocuğu geri çevirdiği için büyük pişmanlık duyduğu zamanlar da böyleydi. (Sonunda onu uzaklaştıran şey, Elena ve onu hırlamasıydı) Yine de, belki şimdi, tanrı aşkına susuzluktan ölmesin diye en azından ona bir bardak su getirecek birinin olması kötü olmazdı ama hayır. Merlin, reşit olmayan çocukları evine götürmesini engelleyen her zamanki onurlu halde olması gerekiyordu.
Sıcaklık neredeyse dayanılmaz hale geldikten sonra ve kulaklarının arkasından bile ter akmaya başlayınca, bu ancak birinin umduğundan çok daha kötü gerçekleşti, Merlin koşmaya karar verdi. Tam olarak bir koşu sayılmazdı, çünkü yatak odasından sadece on adım uzakta olan banyoya ulaşamazsa bile kesinlikle kusacaktı.
Battaniye yığınından çıkmak kolay bir işti, öte yandan terden ıslanmış, kıyafetlerini vücudundan çıkarmak tamamen yapılması zor bir şey haline gelmişti. Hepsi üzerine yapışmıştı ve Merlin çoraplarını çıkarmaya çalışırken neredeyse yere devrilecekti, neredeyse tamamen giyinikken banyoya girmenin daha iyi olup olmayacağını düşünmesine neden oldu. Bunu yapmamasının tek nedeni, annesinin kafasının arkasındaki yüzüydü, gözlerindeki üzüntüyle ona onaylamayan bir bakış atıyor, oğlunun tembel bir aptal olduğu gerçeğini açıkça kucaklıyordu.
Ve nihayet, eli biraz titredikten ve küvet çok fazla şampuan kokmaya başlayınca, su mucizevi bir şekilde doğru sıcaklıkta akmaya başlayınca Merlin sakinleşti. İçeri girmesi o kadar uzun sürmüştü ki küvet zaten yarısında kadar doluydu, banyoda baloncuklar uçuşuyordu ama bu onu üzebilecek son şeydi. Merlin banyoya gitmeyi başardı ve önemli olan da buydu.
Merlin'i üzen şey, sadece beş dakika sonra kilit şıngırdamasını ve ardından gelen yüksek sesli oflamayı duyduğunda geldi. Başka bir durumda Merlin dehşete düşerdi, hayallerini gerçekleştirmeden önce çıplak ölmeye dair en büyük korkusu o anda harekete geçmişti. Ancak tuhaf sesten birkaç saniye sonra, banyonun kapısı açıldı ve tamamen hareketsiz bir Arthur orada dikilmeye başladı, kollarında sepetler yığılmış durumdaydı, saçları darmadağınıktı ve cebinde bir takım yedek anahtarlar çınlıyordu.
O hain Merlin o anahtarları mutfağın en yüksek rafına saklamıştı. Arthur ondan daha kısaydı! Onlara nasıl ulaşabilmişti? En önemlisi onlara ne zaman ulaşmıştı? Merlin orayı şahin gibi korurdu, nasıl-
"Bunları nereye koymamı istiyorsun?" Arthur başını kaldırıp, çok ağır olan yiyecek miktarına bakarak konuştu, (Ama elbette Arthur, Merlin ölmenin eşiğindeyken bile gösteriş yapmaktan geri durmazdı) ve en yakın fazlaca çıplak olan arkadaşının ona bakmasından irkilmemişti bile.
"Arthur? Burada ne halt ediyorsun?" Günlerdir süren sessizlikten ve boğazındaki acıdan dolayı sesi acıtıyordu.
"Bunun derhal dondurucuya gitmesi gerekiyor, Elena'nın dondurmanın boğaz ağrısında iyi geldiğini söylediğini biliyorum ama dondurma bir süredir güneşteydi ve eriyordu."
"Benim evime öylece giremezsin, Arthur."
"Ah, bunlarda çöpe gidecek. Gwaine'den, kesinlikle. Hasta bir insana başka kim prezervatif verir ki? Yemin ederim... Eğer onu görürsem, ben..."
"Arthur," Merlin bir kez daha denedi, soğuk hava banyodaki sıcak buharı istila ederken açılan kapıdan dolayı titredi.
Arthur ona tekrar baktı, bu kez daha odaklanmıştı, sanki sonunda Merlin'in de orada olduğunu görmüş gibi gülümsedi. Gülümsedi çünkü insanlar ellerinde arkadaşlarınızın aldığınız hediyelerle davetsiz bir şekilde evlerine daldıklarında böyle yaparlardı. "Ah özür dilerim, iyi misin? Bu sefer oldukça kötü olduğunu duydum. Neden beni aramadın?"
Arthur'un basit bir soruyu neden yanıtlamadığını konusunda onu anlayamıyordu. "Burada. Ne. Yapıyorsun?" Merlin tekrar denedi.
"Tamam, iyi. Biraz çorba getirdim, sen burada kal, sana biraz getireceğim."
"Arthur-" Ama Merlin, Arthur'a birisinin mahremiyetini nasıl bozamayacağına dair başka bir ders vermeye bile başlayamadan gitmişti. Merlin zaten Arthur'un dinlemeyeceğinden oldukça emindi ve bunun üzerine içini çekti, alnını dizlerinin üzerine yasladı, kolları güvenli bir şekilde bacaklarına sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
destiny and chicken broth /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Arthur, Merlin'e çok fazla dokunuyor. Arthur, Merlin'e belki de biraz fazla dokunuyor.