Tamamen birdenbire ortaya çıktı ve Merlin'in ciğerlerindeki tüm oksijeni dışarı atmasına neden oldu. Böyle bir şeyin nasıl olabileceğini merak ediyordu. En son bir araya geldiklerinde, kimyasal böcek ilaçları ve bunların artılarıyla eksileri hakkında konuşmuş olsalar bile Gwen ile Lancelot arasında herhangi bir kimya sezmemişti.
Ve Arthur bunca zamandır oradaydı, Gwen ve Lancelot'un daha fazlası olmak istediklerini anlayana kadar giderek yakınlaşmalarına tanık olmuştu. Arthur ikisini de bir bar gecesine davet ettiği için orada bir araya gelmişlerdi. Arthur olmasaydı asla tanışamayacaklardı bile. Merlin, en çok... değer verdiği insan tarafından ihanete uğrayan, yalnız bırakılan, kız arkadaşı olmayan ve yeni bir arkadaş da edinemeyen arkadaşının şu anda nasıl hissettiğini hayal bile edemiyordu.
Merlin'in nefesi kesildi, "Aman tanrım, Arthur, iyi misin?" Parmakları Arthur'un bileğini kavramak için çabaladı ve onu kendisine yakın tutup dokunarak tüm kalbiyle destek verdi.
En yakın arkadaşı birkaç dakika düşündü, alnında sonradan kaşıdığı bir çizgi oluştu ve ardından omuz silkti, sanki hiçbir şey yokmuş gibi omuz silkti. İki yıllık ilişkisinin kız arkadaşının iş arkadaşıyla birlikte olması yüzünden bitmesini hiç umursamadığını söyler gibi. Hiçbir şey olmamış gibi omuz silkti. "Ne? Evet tabii ki. Artık zamanı gelmişti, öyle değil mi? Onlar için de gerçekten üzülmeye başlamıştım, tüm bu acılar beni çok yoruyordu." sakince cevap verdi ve Merlin'e gülümsedi.
Merlin sadece bakmakla yetindi, onu dinlerken ağzı o kadar geniş açılmıştı ki, çenesi asılmaktan acımaya başlamıştı. Vücudunu tam bir şok dalgası ele geçirdi ve artık soru dalgasını kontrol edemiyordu. "Ne- Arthur, sen ne..." Boğazına tükürüğü takıldı ve neredeyse boğuluyordu. "Ne? Arthur, ne diyorsun sen?"
Sarışın ona sanki hayatı boyunca ondan daha aptal bir adam görmemiş gibi baktı. Merlin hala bakıyordu, hareket edemiyor ve nefes alamıyordu. "İlk tanıştıkları bar gecesinden bu yana, bahçıvanlıkla ilgili tüm o konuşmaların bariz olduğunu düşündüm. Bütün gece gözleriyle seviştiklerini fark etmemek için birinin gerçekten de kalın kafalı olması gerekirdi." dedi ve yarısına kadar dolu olan tavuk suyu çorbasından bir kaşık aldı, Merlin'e eleştirisel bir bakış atarak, "Ye." dedi.
Ancak Merlin kaseyi bir kenara koydu, olup bitenler konusunda fazlasıyla endişeliydi. Arthur aklını kaybetmiş olmalıydı. "Bekle, bekle, bekle, ağlamanın sorun olmadığını biliyorsun değil mi? Ya da sadece Gwen ve Lancelot'un şu anda çıktıkları gerçeğini kabul etmenin, değil mi?"
Arthur'un yüzündeki şaşkın ifade Merlin'in tamamen yoldan çıkardı. Neler oluyordu böyle?
"Merlin, sanırım biraz kafan karıştı. Zaten bunu kabul ettim, hatta teşvik ettim. Sanırım bunu anlayamayan tek kişi sensin." Ve kaseyi halıya düşürmemeye çalışırken Merlin'in kucağına daha da yaklaşırdı.
"Tabii ki kafam karıştı! Tanrı aşkına, o senin kız arkadaşındı! Nasıl üzülmeyebilirsin? İki yıl boyunca onunla flört ettin ve sonra onu Lancelot'la birlikte olmayan nasıl teşvik edebilirsin?"
Arthur yeniden omuz silkti, yüzünde herhangi bir rahatsızlığın izi yoktu ve omuzları rahatlamıştı. Merlin bunu anlayamadı. Sadece kafası karışmamıştı, tamamen şaşkına dönmüştü.
"Sanırım uzun sürmeyeceğini her zaman biliyordum. Olabildiğince keyif aldık ama artık başkaları bizi bekliyor ve yolumuza devam etme zamanı geldi." Ve böylece Merlin'in kalbi yeniden kırıldı, kısa bir rahatlama ziyaretinden sonra acı geri geldi. Belki de artık Gwen Lancelot'la çıktığına göre her zaman arzuladığı şeyin olabileceğine dair bir umut vardı. Ama şimdi... Arthur çoktan başka birini mi bulmuştu?
"Anlamıyorum. Sen de başka biriyle mi çıkıyorsun? Bütün bunlar ne zaman oldu? Ne kadar süredir dışarıdaydım?" kafasını kaşıdı, parmakları terden ıslak buklelerle buluştuğunda yüzünü buruşturdu.
En yakın arkadaşı düşünür bir hareketle dudaklarını birbirine vurdu ve o kadar önemli görünüyordu ki Merlin'in tek yapmak istediği şey onun kendini beğenmiş yüzüne bir yumruk atmaktı. "Henüz değil, hayır. Ama ona sorduğumda aklının başında olacağını umuyorum."
(o derken bahsettiği he olan o.)
Merlin vurulmuş bir kuzu gibi göründüğünden oldukça emindi çünkü kalbi yavaşça ve acı verici bir şekilde parçalanıyordu ve bu, Merlin'in şimdiye kadar hissettiği en kötü acıydı. "O?" diye sordu ve sesi tek kelimeden vazgeçince sindi. O, Arthur erkeklerden hoşlanıyordu ama tine de Merlin'in hiç şansı olmamıştı.
Arthur mırıldandı ve sonunda çorbayı almak için mücadele etmekten vazgeçerek kaseyi tekrar sehpanın üzerine koydu. "Hm, evet. Her zaman onda bir şeyler olduğunu düşünmüştüm ancak tam olarak emin değildim."
Ve elbette bu acı vericiydi, Merlin Arthur'u yolun her adımında desteklemeye alışkındı ama şimdi dünya ona karşı isyan ediyormuş ve bir şekilde bunun komik oluğunu düşünüyormuş gibi hissediyordu. "Ah, o zaman senin adına sevindim."
Göreceklerinden korktuğu için diğer adama bakmak istemedi. Bütün bunlar çok fazlaydı, tüm şok ve hayal kırıklığı, hepsi çok fazlaydı. Bu muazzam acıya daha fazla dayanıp dayanamayacağını bilmiyordu.
"Merlin." Merlin başını o kadar hızlı kaldırdı ki boynundaki bazı kemikler kırılmış bile olabilirdi. Bakışları buluştu ve şaşırtıcı bir şekilde Arthur'un yüzünde görmeyi beklediği hiçbir şey yoktu. Sarışın onu dikkatle izliyordu, bir eli Merlin'in pazısına uzanıp hafif bir baskıyla sıkıyordu. "O sensin."
Merlin ona baktı, olduğu yerde donup hızla nefes alıyordu. Ne sikim, ne sikim, ne sikim. Bunu doğru duymuş olmasının imkanı yoktu, imkansızdı. "Ben mi?" diye fısıldadı ve eğer birbirlerine bu kadar yakın olmasalardı Arthur onu duyamazdı. Ne sikim.
"Gözlerimi sana diktiğim ilk andan beri hep sendin ve sana karşı gerçekte ne hissettiğimi anlamam biraz zaman aldı." Bir nefes daha almak içi duraksadı ve devam etti. "Öyleyse sanırım, ben sen istemediğin sürece görmezden gelmeye hazırım." Merlin ilk kez Arthur'un duruşundaki bir güvensizlik belirtisi görebiliyordu, çenesinin biraz sola doğru hareket etmesi, alt dudağını ısırma şekli ya da elinin Merlin'in pazısını biraz fazla sıkması bunlardan bazılarıydı.
Bir süre hiçbir şey söylemedi, az önce duyduğu her şeyi işleyerek hayatında tüm seçimlerini yeniden düşündü ve ardından yüksek sesle net bir şekilde güldü, yaşlar gözlerine batıyordu. (Merlin duygusaldı, her zaman duygusaldı ve bu şimdi değişecek bir şey değildi.) "Siktir, senin için sonsuza kadar beklemek zorunda kaldım." diye bağırdı, Arthur'un güzel kahkahası kendi gülüşüne katıldığında daha da çok gülüyordu.
"Anneni o ağızla mı öpüyorsun, Merlin?" Arthur alaycı bir şekilde söyledi, hala nefes nefese gülüyordu.
Merlin hızla başını salladı, ağzından çıkan mutluluk kıkırdamalarını bastıracak kadar aklı başında değildi. İşte bu kadardı. O kadar beklediği an buydu. Nihayet, bu kadar çok kalp kırıklığı ve kaybedilen umutların ardından bekleyiş nihayet sona ermişti ce Merlin mutlu bir şekilde kendinden emindi. Bu konuşmadan önce sahip olduğu hastalığı iyileşmiş gibiydi. Sırıttı, Arthur'un yüzüne uzandı, kızarmış yanaklarını nazikçe avuçlarının içine aldı. "Hayır ama seni öpeceğim."
Merlin eğilip dudaklarını birbirine yaklaştırdığında bu kadar uzun bir bekleyişin ardından nihayet Arthur'un dudaklarındaki tatlılığı tatmadan önce bu sefer şokla nefes nefese kalma sırası Arthur'daydı. Ve bir an için her şey mükemmeldi, her şey yerli yerine oturmuştu ve her şey yolundaydı. Merlin her an eriyip gidebilirdi. Ama sonra gözüne sert bir şey çarptı ve yüzünün sağ tarafına şiddetli bir acı yayıldı ve avucunu ağrıyan noktaya bastırarak sarışını hızla itti.
"Siktir! Neydi o?" Acıyı elinden geldiğince çabuk uzaklaştırmaya çalışarak tek gözüyle Arthur'a baktı.
Arthur avucunu burnuna bastırmıştı ve bunu gören Merlin kahkaha atmaya başladı. Şimdi yanağından acının yanı sıra gülmekten gözyaşları süzülüyordu. Durmak ve derin bir nefes almak için kendinde büyük bir güç bulması gerekiyordu ve ardından bağırarak, "Büyük bir burnun var! Sana onların haklı olduğunu söylemiştim!" dedi.
Arthur, Merlin'in kafasının arkasına vurdu ve hepsi buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
destiny and chicken broth /Merthur
Fanfiction*Çeviridir. *Tamamlandı *** Arthur, Merlin'e çok fazla dokunuyor. Arthur, Merlin'e belki de biraz fazla dokunuyor.