Karanlık Dünya

11 1 0
                                    

"Aylin"
Önümde garajı andıran metal bir kapı var. Etrafımda ise araba tamircisi diyebileceğim küçük dükkânlar, sanayi olduğunu tahmin ettiğim bir yer burası. Yaklaşık 10 dakikadır telefonuma gelen konuma göre geldiğim bu yerde bekliyorum. Saat gece yarısını çoktan geçtiğinden olsa gerek dükkânların hepsi kapalı, ortalarda da köpek ulamaları dışında kimsecikler yok. Bu ortamın derin sessizliğini önce ışığını gördüğüm arabanın sesi bozuyor. Oldukça lüks, üstü açık kırmızı bir spor araba, son sürat gelip tam önümde duruyor. Simsiyah sacları, gecenin karanlığında bile kendini belli eden siyah gözleri, uzun, yapılı vücudu ile henüz yirmili yaşlarını tamamlamadığını tahmin ettiğim bir adam arabadan inip karşımda dikiliyor.
-Sen Aylin olmalısın
-Evet
-Beni takip et, söylediklerimi sadece dinle ve araya girme,  soru sorma ben bitirene kadar bekle. İyi dinle çünkü söylediğim hiçbir şeyi tekrarlamam çaylak.
Duyduklarımdan sonra ne tepki veremem gerektiğini bilmiyordum. Böyle bir muamele beklemediğimden şaşkındım ismini bile bilmediğim bu adamı sessizce takip etmekle yetindim.
Önce köşede duran bir taş parçasını ayağıyla ittirdi. Altından çıkan tuş paneline bir şifre girdi ve önümüzde duran metal kapı otomatik olarak yukarı doğru açıldı. Kaplı bir dükkân kepengini anımsatıyordu. O içeri girince bende peşinden girdim. Duvardaki ekrana parmak izini okuttuğunda ışıklar açıldı ve kapı kapandı. İçeri girdiğimde etrafıma bakınmaya başladım. Her yerde ahşap kitaplıklar vardı, mavi dosyalar raflara dizilmişti neyi temsil ettiğini anlamasam da dosyalar çeşitli numaralar ile etiketlenmişti. Ortada etnik desenleri olan kırmızlı bir halı serilmiş üzerine ahşap, oyma desenli büyük bir çalışma masası yerleştirilmişti. Köşedeki duvarın tamamını ise farklı boylarda ki yazıcılar kaplıyordu bir de dekor amaçlı daktilolar vardı. Buranın bir fotoğrafını bana gösterseler eski bir sahafta çekildiğini söylerdim. Etrafımızı saran bu kâğıt ve naftalin kokusu da bunu destekliyordu. Ben Etrafı izlemeye dalmışken o konuşmaya başladı.
-Burası arşiv, tüm müşterilerin, eski veya yeni ilgilenilen tüm vakaların kayıtları dosyalanıp burada saklanır. Kısacası burası ekibin hafızası dediğimiz yer. İlk kurulduğumuzdan bu güne kadar olan her olay burada mevcuttur.
Bütün bunları bilgisayar da depolamanın çok daha kolay olduğunu ve tamirhane görünümlü bir sahafa da ihtiyaçları olmayacağını söyleyecektim ki
Bilgisayarlara güvenmem senin gibiler oradakilere çok rahat erişir değil mi? Cümlesini duymamla sustum. Raflardan birinden yani bir dosya çıkardı masanın ödündeki sandalyeyi işaret edince karşılıklı oturduk. Önüme koyduğu kâğıt bir tür sözleşme gibiydi, masadan aldığı bir kalemi de kâğıdın üzerine bıraktı. Ve o emir kipleri ile dolu konuşmalarına devam etti.
-Ekibe katılan herkes bu sözleşmeyi imzalar, sen de imzalayacaksın! Ayrıca uyman gereken kurallar var. İlk kural burada yaşananlardan dışardan tanıdıklarına bahsedemezsin onlar bir reklam şirketinde çalıştığını bilecekler o kadar. Çalışacağın süre dolmadan izin almadığın takdirde ekiptekiler haricinde biriyle görüşemez, telefon ile konuşamazsın ve son olarak silah ve dövüş üzerine bazı dersler alacaksın şimdilik bu kadar. İmzala hadi
-Şok içinde dinlediğim konuşmadan sonra dudaklarımdan dökülen ilk şey ben asla silah kullanmam! Ben sizin gibi değilim sadece bilgisayarlar ile tam o anda sözümü kesti ve
-Evet, sen bizim gibi değilsin çok daha zayıf hatta korkağın tekisin Aylin ha! Bir de acemi çocuğun tekisin
-Her yeni gelene böylemi yaparsın acemi olduğunu söyleyip,  gözünü korkutup arkasına bakmadan kaçmasını sağlarsın, senin ekipteki görevin bu galiba!
-Her yeni gelen! Güldü, uzun zamandır yeni biri gelmedi ve hiç gelmemeliydi Ayrıca ikimizde silah kullanmak konusunda bazı tecrübelerin olduğunu biliyoruz değil mi?
Bu cümleyi duymam ile gözlerimin önünde bazı görüntüler geçmeye başladı; Çoğu 5yıl öncesine aitti. Her şeyi bitiren o gece; en son bir silahı o gece görmüştüm hayatımda ilk defa elime silah almıyordum ama ilk ve son kez o gün tetiğe basmıştım. O geceyi hatırlamak bile yüzümün rengini değiştirmişti ama o geceden ben ve Batu dışında hiç kimsenin haberi olamazdı asla olmazdı değil mi? Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışıyor gibiydim saclarımı kulaklarımın arkasına koyup kendimi toparladım. Kısa süreli sessizliği de bozan ben oldum.
-Ne iman ettiğini hiç anlamadım ama bu, yine araya girip sözümü kesti
-Buraya çağırıldıysan gerçekten kim olduğunu biliyorum demektir. Hem bu Aylin'i hem de geçmiştekini tanıyorum. Bu ekipteki herkesin zaafları, en zayıf noktaları hatta sırları bilinir en azından ben ve Sultan hanım biliriz zamanla anlarsın, anlamazsan o en zayıf noktalarından yara alırsın o yüzden sana tavsiyem biran önce anlaman ve artık şu imzayı atman sabaha kadar seni beklemeyeceğim.
İç sesim bana bütün bunların bir tehdit olduğunu ve bu insanların düşündüğümde daha tehlikeli olduğunu söylüyordu. Gözlerini üstüme dikmiş bu adamın, gördüğüm en kaba ve küstah adam olması da bunu kanıtlıyordu. Normalde korkmalıydım ama içimde bu egoist adama karşı meydan okumak isteyen bir öfke oluşmuştu. Gözlerimi o gece gibi karanlık gözlerini dikip masanın üstündeki kalem ile önümdeki kâğıdı imzaladım. Bu onu biraz şaşırttı.
-Okumayacak mısın?
-İsmin ne?
-Anlamadım?
-Bir ismin var değil mi? Yoksa ajan x gibi kod adlarınız mı var? Bunu alay ederek söylemiştim ve artık bende gülümsüyordum.(Benim de bildiğim bazı ajan kuralları var değil mi?)
- Telefonun ver, başka teknolojik bir şey taşıyorsan saat falan onu da
-Anlamadım.
-Biraz önce imzaladığın kâğıtta yazıyordu hadi ver şunu
(Tamam, dalga geçme sırası ona geçti kabul ediyorum, zaten böyle bir yerde bir kâğıdı neyime güvenerek okumdan imzalıyorsam aferin kızım korkusuzluğunun tam sırası) telefonumu çantamdan çıkarıp uzattım.
-Başka bir şey yok.
-Güzel kalk o zaman gidiyoruz.
-Nereye?
-Ekip ile tanışma zamanın geldi.
İmzaladığım kâğıdı dosyaya yerleştirip raflardan birine koydu. Arkasını döndüğünde hala kıpırdamadan oturduğumu gördüğünde bana bakıp
-Söylediklerimi tekrarlamak konusunda
Bu kez araya giren bendim – İmsin Ne?
-Manyak mısın sen benim başıma,  benim ismimden sana ne?
-İsmini bile bilmediğim bir adımın arabasına binmem.
-Evet, buraya kadar tek bir mesajla gelirsin ama arabaya binmezsin Öyle mi?
-Evet, aynen öyle
-Gerçek bir baş belasısın, patron olan benim ve sen ben ne emredersem..
-Seninle niye gelmediğimi Sultan Hanım a da sen açıklarsın artık
Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm, yaklaşınca kapı otomatik olarak açıldı bende dışarı çıktım (çaktırmıyordum ama tabi ki bu bir blöftü)
-DORUK
-NE?
- Duydun işte adım Doruk ve şimdi hemen arabaya bin
Zafer kazanmış gibi sırıtarak arabanın kapısını açıp öndeki koltuğa oturdum bu onu biraz sinirlendirmişti. Hızla taşı geldiğimizdeki haline getirip yanımdaki koltuğa oturdu
-Emniyet kemeri
(Kemeri takmamı söylüyordu kendince tabi adam emir vermek dışında bir iletişim şeklinden haberi yoktu ki ne yapsın. ) O ekipte çalışanların buna nasıl tahammül ettiğine merak etmeden duramadım. Ve kendi kendime Emniyet kemerini takar mısın Aylin? Tabi takarım Doruk soru sorup cevapladım.
-Gerçekten seninle işimiz var baş belası. Ayrıca sen bana Doruk mu dedin patronlarına böyle mi hitap edersin.
-Devlet dairesinde çalıştığımız için üst alt ilişkimiz bozulmasın diye Doruk Bey mi demeliydim buda mı yazıyordu o kâğıtta
-O lanet olası kemeri ister tak ister takma ama artık sus pişman olursan ben seni uyarmıştım.
Benimle o kadar kolay baş edemeyeceğini anlasın istiyordum. Kemeri takıp arkama yasladım ve gerçekten daha hareket edeli 5 dakika olmuştu ki inat edip takmamak gibi bir hata yapmadığıma şükrediyordum. Oldukça hızlı kullanıyordu. Arabanın üstü acık olduğu için sert bir rüzgâr yüzüme çarpıyordu, İsli gece kokusu arasında rüzgârla birlikte hoş bir vanilya kokusu burnuma geliyordu sanırım bu onun kokusuydu. Hiç konuşmadan yarım saat falan yol gelmiştik ve şimdi lüks bir villanın önünde duruyorduk.
3 katlı kocaman bir malikâne gibi duruyordu. Siyah demir kapının yanında bir güvenlik kulübesi vardı içinde ki genç çocuk Doruk'u görünce eli ile selam verip kapıyı açtı. Otoparkları hatırlatan bir kapıdan girdik, evin zemin katı olduğunu düşündüğüm yerde durduk, arabadan indim. Etrafımda oldukça fazla sayıda araba vardı, birbirinde farklı renkler de ve modellerde pek çok araç, pahalı markaların yanında ucuz olanlarında vardı. Eliyle işaret ettiği tarafa doğru yürüdüm bir asansöre bindik ve üst katta çıktık.

AYLİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin