✽ ✽ ✽
Bej perdenin ilmeklerinden sızan puslu sabahın kasvetli ve mat ışığı odayı doldururken iki kişilik yatağının bir tarafına kıvrılmış, yorganını üzerin yarım yamalak çekmiş ve göğsüne kadar uzanan dalgalı saçların yüzüne saçıldığı genç kadın hâlâ derin uykudaydı.
Anlamsız imgelerin uçuştuğu rüyasından birdenbire uyandığında ve kafasını yavaşça çevirdiğinde omzunun gerisinden penceresine bakındı. İngiltere'nin insanın yüreğini darlayan gri bulutlu gökyüzüne ve günün ortasında dahi sonsuz bir akşamüstüne esir düşmüşler gibi hissettirmesine alışkındı. Oysaki o sabah gözleri aralandığında ve kendisini kararmaya yüz tutmuş zayıf ışıkla dolan odasının açık renkli perdeleriyle bakışırken bulduğunda saat sabahın dokuz buçuğunu gösteriyordu. Gözlerini birkaç kez kırpıştıran Helena bakışlarını yavaşça perdelerden çekerek yan tarafına götürdü. Yorganın bir kısmı yatağın ucuna kadar ittirilmişti. Boş tarafa elini götürdüğünde soğuk olduğunu fark etti, sanki sabahın iğneleyici esintisi yatağına sızmıştı. Oysaki pencereler kapalıydı ve perdeler sonuna kadar çekilip kapatılmıştı. Bu da gece onunla beraber bu yatağa girmiş genç oğlanın terk edeli birkaç saat geçtiğini gösteriyordu.
Helena içini ağır ağır çekti. Darius Byrone onu geceleri öpücükleriyle taçlandırırken adeta bir peri kızı gibi hissettiren ve esmer kadını zevkin doruk noktalarına çıkaracak kadar da ne yaptığını bilen oldukça yakışıklı, aynı zamanda da etkileyici bir genç adamdı. Kadının evine bu sıralar sık sık uğrar olmuştu ve Helena neredeyse bunun adamın kendisine çocukluğundan beri yavaşça işlenmiş bir meseleyle alakalı olduğunu söyleyebiliyordu. Darius stresli veya huzursuz görünmüyordu ancak bu meseleyi düşündükçe kendisini Helena'nın kollarında bulması da kadını kafa karışıklığına sürüklüyordu.
Dün gece geldiği gibi Helena'nın dudaklarına atılıvermişti adeta. Onu her zamankinden daha çok öpmüştü ya da Helena öyle düşünmek istiyordu; genç kadın öpüşmenin daha duygusal bir şey olduğunu düşünürdü bazen. Darius dün gece genç kızın kalbini neredeyse patlatmaya çalışırcasına bir tutkuyla onu öperken de Helena heyecanını dizginlemekte zorlanmıştı; Darius etkileyici veya yakışıklı olabilirdi lakin kesinlikle sadık bir sevgili olamazdı. Gönül eğlendirmeye öylesine düşkündü ki Helena'nın kendisine nasıl yanık olduğunu göremiyordu. Üstelik Helena'yı neredeyse bir yıldan fazladır tanıyordu.
Helena saçlarını ellerinin arasından geçirip geriye attığında bütün bunları zihninin bir köşesine kaldırdı. Tatlı ve umutlarını yeşerten heyecanının, bu öpücüklere ya da loş ışık altında geçirdikleri gecelere bir anlam yüklemenin gereği yoktu. Helena onunla uzun bir süredir böyleydi. Darius'un canı istediğinde buluşup birlikte olurlar, ardından Helena her defasında uyumadan önce onunla belki yarım belki de bir saat konuşup gülüşür, sonrasında ise sabah uyandığında kendisini soğuk bir yatağa uyanmış halde bulurdu. Asla Darius'un evine gitmemişti, her daim Helena'nın evinde buluşurlardı. Bu belki de oğlanın çizdiği imajın bozulmamasını garantiye alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a midterm night's dream | retelling
RomancePost modern dünyada sadece sıradan bir çiftten ibaret olan Periler Kralı Oberon ve Periler Kraliçesi Titania'nın gittikçe derinleşen anlaşmazlığı, karmaşık duyguların iplerine dolanmış dört gencin hikayesine karışır ve basit bir vize gecesi olması g...