Ölüm Dolu Kararlar

163 15 27
                                    

(Rahatsız edici ağır küfürler ve hakaretler bulunuyor.)

Kahretsin, boynumun bu ağrısı da neyin nesiydi? Boynum o kadar ağrıyordu ki sanki birisi tutup öldürmek istercesine çekiyordu. Bir dakika... Barlas neredeydi?

En son yanımda yatmıştı ve şu an yoktu. Olmaması daha iyiydi benim için aslında. Benden ne kader uzaktaysa o kadar iyiydi. Kendimi daha güvende hissediyordum onun yanında olmayınca.

Yavaşça yataktan kalkıp dönen başımı umursamadan yürümeye başladım. Hiç anlamadığım bir anda gözüm kararmaya başladı. Demir eksikliğim vardı benim, gayet normaldi böyle şeyler. Odadan çıktım ve etrafa bakmaya başladım. Kimse yoktu. Sahiden, Barlas neredeydi?

Biri aniden arkamdan tutup kolunu boynuma geçirdi ve nefes alabileceğim bir şekilde sıkmaya başladı. Bu ani hareket ağrıyan boynumu daha çok ağrıtmıştı.

"Kahretsin, bırak boynumu! Tuta tuta ağrıyan yerimi mi tutuyorsun! Başka tutacak yer mi yok?!" Diye öfkeyle bağırmaya başladım. Sabahları ciddili bir sinir oluyordu üstümde ve şu an tam sinirimi çıkarma vaktim gelmişti. Boyumu böyle tutan kişinin kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Aniden dirseğimi karın boşluğuna geçirip acılı bir inleme bırakmasını sağladım. Ama yine bırakmamıştı. Aklıma daha güzel bir fikir gelmişti. Sanırım tek çarem buydu. Sol ayağımın topuğu ile onun sol bacağının kemik kısmına tüm gücümle vurdum. Sanırım biraz sert vurmuştum ki artık kokunu boynumdan çekmişti ve yere dizi üstüne düşmüştü.

Göğsümün arasına sakladığım bıçağı hızlıca çıkarıp açtım ve yerdeki kişiye dönüp boynuna yasladım. Bıçağı boynuna yaslayınca bakışları bana döndü ve göz göze gelmeyi sağladık. Bu, Barlas'tı.

Bana o kadar iğrenç bir tuzak kurmuştu ki öfkeyle gözlerine bakıp bıçağı çektim ve arkamı dönüp bıçağı yeniden göğsümün arasına koydum.

Geri ona döndüğümde konuşması için dik dik baktım. Beni sinir edecek o sırıtış yapıp konuşmaya başladı. "Aferin, güzelim. İyi iş çıkardın. İleri de gideceğin görevlerde aynı performansı bekliyorum." Duraksadım ve ona anlamamışçasına baktım.

"Bir dakika, ne? Ne görevinden bahsetiyorsun sen?" Hala anlamıyordum. Görev derken ne kastetmişti? Kafam o kadar karışıktı ki bunu algılayacak bir zekaya sahip değildim şu an.

"Benimle birlikte 2 ay sonra göreve gideceksin. Beraber göreve gideceğiz. Bir saldırı düzenleyecekler ve bizde o saldırıyı iptal edeceğiz. Anladın mı, güzelim?" Ona şaşkın bir şekilde bakıyordum. Beni kaçırıyordu ve göreve gideceğimi söylüyordu. Anlamıyordum, neden böyle bir şey yapardı bir insan? Bunu yapması için bir amacı olurdu, değil mi? Peki, Barlas'ın amacı neydi?

Barlas'ın amacını bulacağımdan adım gibi emindim. Beni neden buraya getirdiğini, neden bunu yaptığını öyle bir bulacaktım ki burnundan getirecektim onun. Bu konuda kararım çok net bir şekilde ortadaydı.

"Peki bana sordun mu?" Dedim yeniden gözlerimizi birleştirirken. Sorgularcasına başımı yana eğdim ve vereceği cevabı bekledim.

"Sana neden soruyormuşum?" O da aynı şekilde başını eğerek bana soru soruyordu.

"Soruma soruyla yanıt verme, nefret ederim ve sorman gerekiyor, çünkü o göreve giden kişi ben oluyorum bu durumda." İçimde öyle büyük bir öfke vardı ki ve ona yansıtmamak için elimden geleni yapıyordum. Çünkü öfkelendiğimde nasıl bir kadın olduğumu çok iyi biliyordum. 16 yaşımdan sonra kimseye bunu yansıtmamaya söz vermiştim.

İzlenen Suların Altında | Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin