3.BÖLÜM:HASTANE

100 12 0
                                    

Yekta Bozgun


Özge'nin bir ailesi var.

Sevilay'ı takip ettik ve onun da bir ailesi var.

Bana hep Özge gibi geliyordu. Garip bir şekilde en çok onun resmine bakarken kardeşim gibi gelmişti ama en son iki yaşında gördüğüm bir kız çocuğu ile bir alakası yoktu aslında. Hatta kızlardan hiçbirinin alakası yoktu.

Ama böyle gelmişti. Böyle hissetmiştim sadece.

Benim ne hissettiğimin ne önemi vardı ki? Durduğum yerde bir boka yaramıyordum. Hislerim sanki çok önemliydi.

Sosyal bir hayatım yoktu. Üniversitede arkadaşlar edinmiştim ama o arkadaşlar yıllar geçtikçe birer birer kaybolmuştu. Hayatım beş senedir kardeşini bulmaya çalış ile şirketle uğraş arasında gidip geliyordu. Şirkette benden hoşlanan tek kişi yüksek ihtimalle sekreterim Nurdan ve babamdı. O da babam olduğu yüzünden falandı.

Hiçbiri beni oraya layık görmüyordu. Hiçbir şekilde bana saygı duymuyorlardı ve bunun farkındaydım. Ama işten çıkıp bir şeyler yapmak içimden gelmediği gibi işten çıkarsam babamı engelleme yollarından mahrum kalırdık. Ayrıca diğerlerinin düşündüklerini çoğu zaman umursamazdım çünkü ben zaten kendi kafamın içinde kendimden bu kadar nefret ederken başkaları bana saygı duymuyor diye dertlenmezdim.

Genelde başı fazla ağrıdığında kendini spor salonuna atan, saatlerce salonda kalıp eve gittiğinde ise sadece uyuyan biriydim ama bugün böyle olmamıştı. Bugün nedense küçük kardeşim Uras'ı örnek alasım tutmuştu. Ki abisi olarak benim ona örnek olmam gerekirken ben onun gibi olmuştum.

Deli gibi içmiştim.

Hayatımda hiç bu kadar alkol almamıştım ve kendimi ciddi anlamda iyi hissetmediğim anda ise yerimden bile kalkamayacak hale gelmiştim.

"Midesi yıkandı. Başka bir durum oluşmayacak. Serum bittiğinde çıkabilirsiniz." dedi hemşire. Çağla değildi. O yoktu bugün. Herhangi bir arkadaşı mı değil mi onu da bilmiyordum ama sormadım garip olmasın diye. Zaten Alperen de Uras da buradayken başka bir hemşireye Çağla'yı sormazdım. Sonra dillerine düşerdim ve bu konuda dalga geçmeye yer aradıklarından bir de onlara laf veremezdim.

Hemşire odadan çıktığında Uras kendini koltuğa attı ve "Örnek Abiciğim, ne oldu sana?" dedi alayla. Alperen ise koltuğa otururken ondan daha ciddiydi. Şaşırmadım. Uras dünyadaki her şeyle dalga geçmeye bayılıyordu ama Alperen daha çok benim gibiydi. Daha ciddiydi. Hatta benden daha ciddi bile olabilirdi.

Babama bu kadar öfkeli olmasa şirketin başında onun olması daha mantıklı olurdu. Çok daha ciddi olduğundan ve arkasından konuşulanları duysa benim gibi sessiz kalmayacağından ona daha çok saygı duyarlardı ayrıca.

"Yekta sen içip içip komaya girmezsin. Ne bok dönüyor?" dedi Alperen Uras'tan daha ciddi bir şekilde.

"Sıkılmıştır. Sana da öneririm." dedi Uras. Alperen dirseğini Uras'ın karnına geçirdiğinde Uras inledi.

"Kes bir kere, am salağı."

"Bir şey olmadı." dedim sadece.

"Yarrağıma anlat onu." dedi Alperen direkt.

"Aç lan." dedi Uras. Bu ikinci bir dirsek yemesine sebep olurken ofladı.

"Bir şey olmadı. İçerken anlamadım, aniden oldu, çözemedim. Bu kadar." dedim.

"Sen bana kolumu sormadın ben sana pansumanları ama bu seferkini anlatman gerekiyor." dedi Alperen.

"Bir dahaki şeyini de sen anlatmazsın." dedim.

VURGUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin