There is tension in between us

243 32 3
                                    

Uyuyormuş taklidi yaparken ciddi bir şekilde uyuyakaldığım için her şey farklı ilerlemişti. Huylanarak uyanırken parmağıyla yüzümü okşayarak beni izleyen Hanbin ile gözgöze gelmem bir olmuştu. Panikle aniden doğrulup etrafıma bakmıştım ama ne fayda, bütün otobüs bomboştu. Bizimkiler nerdeydi acaba, hiç mi merak etmemişlerdi ulan?!

"Niye boş bura?" Hanbin etrafa bakıp güldü. "Boş muymuş? Fark etmemiştim" Hanbin'in aşırı flörtöz olan sesi ve gülümsemesi ile gözlerimi kaçırıp etrafa bakmıştım. Yavaşça elimi ovalamak için enseme götüreceğim sırada o benden hızlı davranıp elini enseme koymuştu. Parmakları ile hafif bir baskı yaparak masaj yaptığı için anında mayışmıştım. Gülüp yanağıma bir öpücük bırakmıştı. Ensemdeki rahatlama ile mutlu olurken dudaklarımı büzüp Hanbin'e döndüm. "Ne zaman geldik?" Hanbin biraz duraksadı ve düşündü. "Bir buçuk saat oldu sanırım" Onun aşırı rahatlıkla söylediği şey beni panikletmişti. Ona dönüp kaşlarımı çattım. "Niye uyandırmadın? Bizimkiler endişelenmiştir" oflayarak konuşmamla ensemdeki elini yanağıma getirip büzdüğüm dudaklarıma koyup okşamıştı. "Seni izlemek daha keyifliydi prenses, kusura bakma" Dediği yer bir laf aşırı derecede klişeydi ama Sung Hanbin öyle bir şekilde kuruyordu ki bu cümleleri; harika bir şairin şiiri gibi geliyordu kulağa.

"Seni öpmek istiyorum" Arsızca kurduğu cümle ile elini yüzümden çekmiş ve ayaklanmıştım. Utanıyordum ve karşımdaki adamın benim aksime hiç utanması yoktu. "Hey, öpmek istiyorum dedim" ilerlerken arkamdan sızlanarak gelen Hanbin'le gülüp ona baktım. "Bu hayatta istediğin her şey gerçekleşmiyor maalesef ki prens bey, şansınıza küsün. Dünya Sung Hanbin'in etrafında dönmüyor" Otobüsüb kapısına vardığımda bileğimi tutmuştu. Ona doğru bakarken beni kandırmak için öyle bir bakıyordu ki, kendisinden çok farklıydı. "Dünyayı siktir ettim, sadece sen dönsen yeter benim dünyam sensin zaten" duyduğum şeylerle yanaklarımın kızardığını hissederken gözlerimi kaçırmıştım. Hanbin boştaki elini belime yerleştirip beni kendine yaklaştırmıştı. "Sadece bir öpücük" her ne kadar sevişmiş olsak bile aramızda hiçbir şey olmamıştı ilişkiye dair. Benim de ona arzularım vardı ama ben hoşlanıyordum da, bu manyak herif resmen sadece ihtiyaçları için beni kullanıyordu.

"Hanbin, kütüphaneden önce bana nasılsan öyle davran. Aramızda hiçbir şey değişmedi, bu yüzden hayır. Bir kere bile öpemezsin" Kolumu ondan kurtarıp otobüsten inmiştim. "Neyse ki uyurken öpmüşüm" Arkamdan gelen mırıltılı sesle istemsizce içim kelebeklenirken gülümsemeden duramamıştım. Yine de duymamış gibi yapacaktım. "Efendim?" ona dönerek sorduğum soru ile gülmüştü. "Efendin miyim gerçekten? Tamam tamam bakma öyle bir şey demedim" Ona olan ters bakışlarımı çekip biraz ileride olan kamp alanına baktım. Neyseki çadır gibi bir saçmalık yoktu. Tek odalı minik kulübeler vardı. Acaba odalar kaç kişilikti diye düşünmeden edememiştim.

Kamp alanına yürürken Kuanjui beni görünce gülüp yanıma geldi. "Günaydın prenses" Gülerek önümdeki bedenin omuzuna vurdum. Konu benle dalga geçmekse bu üçlünün üzerine yoktu. "Oha Hao sen uyanmayı biliyor muydun?" Zihao da yanımıza gelirken ona baktıktan sonra gözümü etrafta gezdirdim. Asıl gıcık yoktu ortalıkta. "Ricky nerede?" Kuanjui kulübeyi gösterdi ve kahkaha attı. "Valiz yerleştiriyor" kafamı iki yana sallayarak güldüm. O sırada yanımdan geçen Chaewon'la gözgöze gelmiştik. Beni fark etmesiyle durdu. "Sen uyandın mı? Ee Hanbin nerede o zaman?" Dediği şeyle az önce Hanbin'i bıraktığım yere baktım. Bomboştu. Omuz silkip Chaewon'a döndüm. "Otobüsten indikten sonra hiç görmedim" kendi kendine mırıldanarak giden Chaewon'un arkasından bakarkeb istemsizce Hanbin'i merak etmiştim.

"Sizin aranızda net bir şey var da, niye anlatmıyorsun anlamıyorum" Ricky'nin gürültülü isyanı ile yakınımızda ki Julie seslenerek bize katılmıştı. "Valla ben de öyle düşünüyorum, en son Hanbin'e sokulmuş uyuyordun" Julie'ye içimden küfürler savururken üçlü aynı anda 'Ne?!' diye bağırmıştı. "Lavaboya gitmem lazım" Hızlıca önüme çıkan ilk kulübeye girip kulübenin lavabosuna girmiştim. Sıçtığımı tekrardan hissederken aynadan kendime baktım. Yüzüm şişmişti. Hanbin beni böyle mi görmüştü? İçimden küfürler ederken telefonumu çıkarıp mesajlars girdim ve Hanbin'in üzerine basmıştım.

Neredesin

Binnie
Sana ne?

Ne demek sana ne?

Binnie
Ne görüyorsan o

Hanbin iyi misin?

Binnie
Evet baya iyiyim

Hiç öyle durmuyor

Binnie
Tüh
ama baya iyiyim şansına küs

Salak mısın?
Ne tavırlar şimdi bunlar?
görüldü 21.43
Karşıma çıktığın yerde öldüreceğim seni Sung

Binnie
İyi de sen dedin!
Kütüphaneden önceki gibi olalım dedin
İkizler falan mısın ne bu davranışlar
Bipolarsın

Hanbin cidden dayak yiyeceksin
Benim laflarımı bana kullanma
Neredesin onu söyle

Binnie
Bizimkilerin seçtiği kulübeye geldim oturuyorum Hao başka napıcam

Nerdesin

Binnie
Kulübede

Hay Tanrının belası
Hangi kulübe işte

Binnie
Dur dışarı çıkayım görürsün
Ne bu beni görme derdin anlayamadım ama neyse
görüldü 21.57

Harbiden neden onun yerini öğrenmiştim bilmiyordum ama sadece içimden geleni yapacaktım. Mantığımı tamamen benden uzak bir köleye atıp saçımı düzelttim ve hızlıca boş kulübeden çıktım. Etrafa bakınırken çaprazda duran kulübenin önündeki Hanbini görünce yanına ilerlemiştim. Onun yanına ulaştığımda duyduğum Ricky'nin sesi ile paniklemiş ve kulübenin arkasına onu çekmiştim. Sırtını tahta duvara dayarken ağzını elimle kapatmıştım. Oysaki çok rahat duruyordu. Elimi çekerken belimden tutup beni kendine yapıştırmıştı. Bu hareketi seviyordu anlaşılan. "Biraz bağırsam mı?" Dediğinden sonra inadıma bağırmak için sesini hafifçe ısıtmıştı.

Ben ise anlık ne yapacağımı bilemeden içimdeki hislere güvenerek onu da susturabilmek adına dudaklarımı onun dudaklarının üzerine örttüm. Şaşkınlıkla beklerken bir süre sonrs dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Sung Hanbin işini biliyordu..

Shameless-haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin