İçeriden akan kanlar yavaş yavaş dışarıya sızmış, küçük sızıntılar yapmıştı.
Akutagawa'nın nerede olduğu hakkında bir fikrim yok umarım akıl edip binanın dışına çıkmıştır.
Fark edilmemek için ne kadar dikkatli olsam bile, korkmadığımı söylesem bile kaybetmekten korktuğum şeyler olmuştu.
İnsanlardan kendimi ne kadar soyutlasam bile hayata tekrardan yenildim.
Bundan nefret ediyorum
Yeniden silah seslerini duymamla hızlıca yakınımdaki büyük gövdeli ağacın arkasına geçtim. Bu sefer binanın kalbinden değil direkt bahçeye yakın kapının olduğu vicardan gelmişti silah sesi.
Tabiki bahçeye çıkmamaları aptallık olurdu.
Ancak hesaba katmadığım bir şey olmuş, birkaç dakikalık silah sesinin ardından kapıdan koşar adım çıkıp sonrasında yere yığılan birinin düşme sesini duymuştum.
Şimdi kafamı buradan çıkarmak oldukça riskli olabilirdi.
Bu yüzden biraz daha beklemeliyim.Sürünme ve inleme sesi biraz daha arttığında bu düşüncem yavaş yavaş kayboluyordu.
Kafamı gövdeden dışarı çıkardığımda ise yerde vurulmuş ve yarasından akan kanları durdurmaya çalışan akutagawayı görmüştüm.
Onunda ölmesini istemiyorum.
Belki bana düşüncesiz diyebilirsiniz veya kendi hayatını hiçe sayıyor da.
Ancak akutagawanın da beni bırakmasına izin verecek değilim.
Düşünmeden kalkıp akutagawa'nın yanına koştum ve diz çöktüm.
"Fyodor-san" öksürdü.
Solgun gözleri endişeyle dolmuş, biraz da gözyaşı barındırıyordu.
"Atsushi... Sizinle mi..?"
Bunu derken kıyafetinden yırttığı bez parçasını yarasına tutuyor, durdurmaya çalışıyordu. Atsushinin öldüğünü öğrense bunu yapar mıydı? Yaşamaya çalışır mıydı? Tabi ki de hayır.
Zaten bunu ona nasıl söyleyeceğimi bile bilmiyorum.
"Silahların... Silahların sıkıldığı andan beri onu arıyorum." Konuşurken nefesleri düzensiz geliyordu.
Doğrulup ayağa kalkmaya çalıştığında onu durdurdum.
"Yapma."
"İçerisi... İçeride kimse kimseyi tanımıyor.. yerde cesetlerden halı oluşmuş." Gözlerinden akan yaşlar yüzünden istemese bile sesi titrediğinde içim ürperdi.
"Güvenli bir yer bulduk akutagawa, seni oraya götürmeme izin ver."
"İstemiyorum."
Beni dinlemeden ayağa kalkıp yürümeye çalıştığında sanki her an yere düşecek gibi duruyordu.
"Atsushiyi bulmadan olmaz."
"Akutagawa beni dinle-" sözüm yarıda kesildiği. Bunun nedeni ise bana doğru dönüp birden tatlı bir tebessüm sunmuş olmasıydı.
"Atsushiyi de alıp döneceğim eminim kedi gibi bir yerlere saklanmış ağlayarak beni bekliyordur."
Böyle işleri sadece daha çok zorlaştırıyor.
Ben onlara ne zaman bu kadar bağlandım?
"Eminim beni bekliyor fyodor-san. Onun ağlamasına kıyamıyorum lütfen izin verin onu bulayım."
İçeriden yeniden bir silah sesi geldi ama bu seferki daha uzaktı.
Uzak olsa bile buraya gelmeyeceklerinin garantisi yok.
Cebimde sakladığım temiz bezi çıkarıp akutagawaya uzattım. Kanaması durmazsa daha sıkıntı olacaktı."Bunu al ve iyice bastır."
Elini yavaşça bana uzattı, beyaz bezi aldı ve kendine çekti.
. . . . . ~
Hiçbir şey duymuyorum.
Gözlerimi açtığımda yine aynı yerde ayakta duruyordum.
Tek değişen kişi karşımda duran akutagawa değil yumeno olmasıydı.
Elimdeki mendilin rengi artık beyaz değil.
Üzerimdeki kanlar tüm kıyafetlerime yayılırken,
Bunlar benim kanım değil.Kafamı yavaşça aşağıya kaydırdığımda görmüştüm akutagawanın kafasından vurulduğunu.
"Merhaba fyodor abi!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Christmas Kids| Fyolai
FanfictionÇocukların şeytana hizmet eden varlıklar olduğuna inanan bir tarikat, cinayetin bile suç sayılmadığı bölgede olan bir yapı.