17 Ocak.

34 13 57
                                    

Bir insanın hayat çizgisi, kendisine ait bir geleceği olur. Belki hedefler koymak yorucu ve fazlasıyla erindirici olabilir. Kimimizin o hedefleri gerçekleştirecek güveni olmaz, kimimizin de onları destekleyecek bir ailesi. Ben sanırım ikincisine uyuyorum. Ya da geri alıyorum, hiçbir zaman bir kalıba sığamadım. Aile dedikleri o bir kaç insandan oluşan, anne ve babanın yönettiği, herkesin sorumluluk sahibi olduğu o herhangi bir şeye sahip olamadım.

Ben, hiçbir zaman babasına almadığı uçan balon için ağlayan kız olmadım. O kızları seyreden, babasına attığı umutlu bakışlara imrenen kız oldum. Annesinin onları gülerek izlediği, kızına destek çıktığı o tabloda yer alamadım. Gördüm, izledim. Onlar gitti ama ben ve umutlarım oraya kendimizi her zamanki gibi gömdük.

Şimdi gecenin bilmem kaç saatinde oturmuş, bugün Aziz'le yaşadığım her şeyi günlüğüme döküyordum. Çocukluğumdan gelen bu alışkanlık hoşuma gitse de günlüğümü hep kirli hissetmişimdir. Sebebi iğrenç oluşumdan değil, içindekilerin kirli oluşundan. Ben hiçbir zaman çamura bulanmak istemedim, etrafımdaki insanlar beni çamurlu görmeyi tercih etti.

Ben onları bile sevdim. Çünkü çamur toprak ve sudan oluşurdu. Toprak nefesimizi, su ise yaşamamızı sağlar. Bu düşünceyi ben öyle kabul etmiştim ki, insanların çamuru beni kirletmek için attığını fark etmedim. Güzeldi, bazılarıyla kirlenmek bile güzeldi.

Göz pınarlarımda uzun süredir bekleyen yaşlar yavaş yavaş akmaya başlamıştı. Günlüğümü elime alıp, 17 ocak 2012 tarihine gelmek için günlüğümü geriye doğru açmaya başladım.

Her geriye çevirdiğimde içimdeki o tarif edilemez, tüm benliğimi sarsan zamana geri gidiyordum. Her şeyin başlangıcı, hayatımın elimden kayıp gidişinin ilk günü.

Sayfayı bulduğumda önce durakladım. Yazım berbattı çünkü hatırlıyorum, korkudan titrediğim için yazamamıştım. O küçük kız yine o zaman ki gibi titriyordu sanki. İçimde bir yerlerde asla öldürmemiştim, o hala masumdu. Kim ona iğrenç derse desin, kim onu kirletmeye çalışırsa çalışsın masumdu.

Gözlerimi önce tarihe, sonra günlüğe indirdim. Okurken yaşadıklarım bir bir gözümün önüne gelmeye başlamıştı.

17 ocak 2012

Resmen bugün kitabımın ilk bölümünü yayınlıyordum! Uzun süredir beklediğim bu an resmen heyecandan ayaklarımı yerden kesecekti. Arkadaş grubumuzdaki kızlar kitabımı çok beğeniyor, okumak için can atıyordu. Bir yazar kadar güzel yazdığımı söylemişlerdi, bu aklıma her geldiğinde şapşal gibi sırıtıyordum.

Grupta herkes güzel dese de benim için en çok Beril'in fikirleri önemliydi. Beril, iki sokak yukarımızda oturan çok tatlı bir kızdı. Sarı uzun saçlarına her zaman hayran kalmışımdır. Kendisi yeni değil, çocukluktan berri arkadaşımdı. Bu arkadaş grubumla da mahallede karşılaşmıştık. Bir akşam vakti aileler sokakta toplanmış, yemekler yeniliyordu. Biz de onlar sayesinde birbirimizle iki sohbet edip, kaynaşmıştık. Sonrasında uygulamadan grup kurup, arkadaşlığımızı kardeşliğe kadar ilerletmiştik. Onlar ailem gibiydi, hatta ailemdi belki de.

Kitabın son cümlesini ekleyip, mutlu bir şekilde sandalyemde geriye yaslandım. Çok mutluyum, aşırı mutluyum hem de. Başaracaktım, ben de havalı havalı giyinen yazarlardan olacaktım. Herkes kitaplarımı okuyacak, imza günlerime katılacaktı. Bunları düşündükçe hevesim git gide artıyordu. Yazar Zemheri Âsi.

Kitabıma son olarak tarih eklemek istiyordum. Herkes ne kadar yol katlettiğimi, neleri belli bir aralıkta başardığımı bilmeliydi. Yazdığım uygulamayı geri plana atıp, diz üstü bilgisiyarımdan tarihe girdim. Tarihte 17 Ocak 2012 yazıyordu.

KOR ATEŞİN PARÇALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin