4. Bölüm

411 32 6
                                        

Salonun en köşesinde kalan koltuğa Hafsa'nın bebek evini kurmuştuk. Bebekleri bir uyutup bir uyandırıyorduk. Bu anlamsız şeyi yapmamı Hafsa istemişti. En son  babamla bebeklerle oynamıştım. Beraber çoraptan elbise yapardık bebeklere, babam çok beğenirdi. Bir gün 'sana istemeyeceğin kadar bebek alacağım' demişti. O gün hiçbir zaman gelmedi. "Hafsa, sen oyna ben hemen geliyorum." Yerimden kalkarak odama koştum. Bebeklerimi sakladığım bir kutu vardı, ayakkabı kutusu...

Yatağımın altına doğru uzandım. Ankara'dan gelirken onuda yanıma almıştım. yer gittiğim yere götürürdüm.
Yatağımın altından kutuyu çekip çıkardım. Kutuyuda alıp Yatağıma oturdum. Açmaya Cesaret edemediğim kutunun kapağını yavaşça açtım. Üç tane bebek vardı içinde, her birinin üzerinde bizzat babamla kırlentleri kesip yaptığımız elbiseler duruyordu. Zilin çalma sesi geldi kulaklarıma, hemen bebeklerden ikisini alıp kutunun kapağını kapatıp yatağın altına bıraktım. Odadan çıkarak salona Hafsa'nın yanına geçtim.

"Aaa seninde mi bebeklerin var! Ne kadar güzel elbiseleri varmış." Elimdeki bebekleri ona uzattım. "Istersen senin olabilirler. Elbiselerden senin bebeklerinede yapabilirim."

"Sen mi yaptın? Lütfen banada yapalım. Ben elbiselerimden getiririm keser yaparız olur mu?" Ayaklanınca hemen omzundan tutup oturttum.

"Hayır, hayır elbiselerinle yapamayız. Ben kumaş alacağım yarın. O zaman yaparız." Gözlerinin parıltısını gördüm. Gerçekten bu kadar mutlu olabileceğini tahmin edememiştim. Bir anda kucağıma atladıyıp gülmeye başladı.

"Çok teşekkür ederim" gülerek başını okşadım.

"Muhabbetiniz bol olsun kızlar." Abimin arkadan gelen sesini duyunca kapının olduğu tarafa döndüm. Salon kapısının önünde abim, samet abi ve daha önce hiç görmedigim bir adam öylece bize bakıyordu. Hafsa, kucağımdan kalkıp koltuğa oturdu. Hemen toplarlanıp ayağa kalktım.
"Hoş geldiniz, siz oturun ben sofrayı kurayım." Gülümseyerek mutfağa geçtim. Annem yemekleri tabaklara yerleştiriyordu.

"Anne, abimlerle gelen kim?" Annem bakışlarını tencereden çekip bana çevirdi. "Alparslan, havacıymış. Yakışıklı oğlan değil mi?" Gözlerimi devirdim. Neden her gördüğü karşı cinsi bana yamamaya çalışıyordu bu kadın.

"Ben tabakları sofraya götüreyim."  Iki tabağı alarak annemin salonda kurduğu masanın üzerine bıraktım. Bu işlemi maalesef ki birkaç kez tekrarladım. Çatal kaşıklarıda mutfaktan alıp masaya koyarken Hafsa'nın, Alparslan'ın kucağında oturduğunu gördüm. Bu kızın ailesine sabır diliyordum, merhaba diyene sırnaşıyordu çünkü.

"Binbaşı demirli'nin kızı." Dedi abim, Alparslan bir şaşırmışa benziyordu.
Annem aceleyle mutfaktaki peçeteyi masaya koyup "siz oturun oğlum, ben alt komşuya yardıma gideceğim. Sarma saracakmış. Aybüke burada zaten." Dedi.

"Maaşallah anne. Bir haftada kanki yapmışsın kendine" abimin bu dedigine sırıtarak "sorma sorma" dedim. Annem kınayıcı bakışlarını atarak salondam çıktı. Abimlerde sofraya geçtiler. Başta abim, sağ tarafında Samet ve Alparslan, sol tarafında ben ve Hafsa oturduk. Hafsa'nın tabağını önüme çekerek tabağındaki tavuğu birbirinden ayırdım. Tabağı tekrar Hafsa'nın önüne koyarak yemesini kolaylaştırdım.

"Teyzemde böyle yapıyor." Diyerek çatalına tavuğu batırıp ağzına attı. Teyzesi Gamze'yi birkaç kez görmüştüm. Bildiğim kadarıyla edebiyat fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Annem sağolsun her Allah'ın günü milleti anlatıyordu.

"Baldızı" dedi abim Alparslan'a doğru. Bunların şıfreli konuşmasından hiçbir halt anlamıyordum. Alparslan başını salladı. Herkes yemeğini yiyiyor arada sohbet açılıyor ama kısa süre sonra susuluyordu. Telefonumun koltukta titrediğini fark edince masadan kalkıp telefonumu koltuktan aldım. Bir numaraydı. Kaşlarımı çatarak mutfağa girdim ve telefonu açtım.

OĞUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin