Yaşamak. Yaşamak neydi? Kolay mıydı yaşamak? İntihar etmek çok kolaydı değil mi? Kendine işkence ederek yaşamaktansa daha kolaydı. Ama yaşamak zordu. Bu hayatta da zaten zorun üstesinden gelmek gerekiyordu başarmak için.
Herkesin ayrı bir hikayesi vardır. Bazılarının ki çok iyidir,hiç bir sorunu yoktur hayatta. Ama bazıları için öyke değildir. İnsanlar dısarada göründükleri gibi değildir elbette. O gördüğünüz gülen yüzlerin altında ne acılar yatıyordur belki de.
Jisung daha anne karnında katlanmaya başlamıştı her şeye. Daha dünyaya gözlerini açmamışken babası defalarca zehirlemeye ve öldürmeye çalışmıştı onu. Ama Tanrı, Jisung'un önüne zorlu bir süreç sunmak için can verdi ona defalarca. Belki anne karnında ölmemişti ama doğar doğmaz annesinin kalbinin tam üç kere durmasıyla sanki onunda kalbi durmuştu. Ama bu hayatta her şeye marhemet gosteren bir Tanrı vardı. Anne ve oğulu ayıramadı birbirinden. Annesine hayata devam etmesi için can verdi.
Belki daha kırkı çıkmamıştı Jisung'un. Annesi her şeyi önlemeye çalışsa da başaramıyordu. Küçücük oğlunu babasının şiddetinden kurtamıyordu. Daha tamamen oluşmamış kemikleri kim bilir kaç defa kırılmıştı.
Jisung beş yaşına gelene kadar durmadı bu şiddetler. Anaokuluna başlamıştı. Daha o yaşta annesinin makyaj malzemeleriyle kapatmaya çalışıyordu morluklarını. Ama nafile,daha beş yaşındaki bir çocuk nasıl doğru düzgün saklayabilirdi ki durmak bilmeyen anıları? Öğretmeni bunu asla anlamamıştı işte. Herkes saftı o zamanlar. Üç maymunu oynuyorlardı belkide.
Jisung ilkokula başladı. Şiddetker ardı ardına devam etmesine rağmen Jisung'un en güzel dönemleriydi onlar. Öğretmeniyle ismi aynı olduğu için öğretmeni ona "Peter" ismini vermişti. Öğretmeninin kızıylada oldukça iyi anlaşıyorlardı. Kim Jisoo onun o zamanlar en iyi arkadaşıydı. Ve Lee Minho... hayatının ilk aşkıydı o oğlan.
İşte ilk defa biri duymuştu Jisung'un sessiz haykırışlarını. Jisung'un düzgün dağıtamadığı kapatıcılı yanağını okşarken görmüştü o kötü anıları. Ama o daha çocuktu. Elinden ne gelebilirdi ki? Öğretmenine söylemekten başka çaresi yoktu.
Öğretmeni olayı duyar duymaz evi basmıştı. Jisung'un annesi evde yoktu o sırada. Komşuya gitmişti bir saatliğine. O komşusundayken evinde akıl almaz bir vahşetin yaşanılacağını nerden bilebilirdi ki?
Jisung o an çok korkmuştu. Arkada Jisoo'nun da geldiğini görünce onun yanına gitti. Jisoo onların ne yaptığını anlamıyordu yaşından dolayı. Heralde Jisunglara misafirliğe gelmiş olmalılardı. Böyle düşünüyordu yani.
Taki Bay Han'ın eline aldığı bıçakla babasını ard arda bıçaklamasına kadar.
Elinde ki peluş tavşanını yere düşürdü Jisoo. Dolu gözlerle adım adım yürüdü babasına. Babası dizlerinin üstüne çökmüştü. Karnından ve göğsünden durmak bilmez kanlar akıyordu. Babasının son sözü "kızım." Olabilmişti sadece. Onun da sonu gelmemişti. Babasının huyu değildi ki bu. Babası bir şeye başladı mı devam ettirirdi. Şimdi neden devam ettirmemişti sözünü?"
"Baba!" Diyerek ağlamaya başladı Jisoo. Çığlıklar atıyor ve olan biteni anlamaya çalışıyordu. Aklı almıyordu hâlâ. Jisung ise yere çökmüş ve ağlıyordu. Elleri titriyordu. Gözleri kararıyor vd başı dönüyordu. Apartman sakinleri Jisoo'nun çığlıklarına çıkmıştı. Karşı komşuda olan anneside çıkmıştı. Açık olan kapının onlara ait olduğunu görünce hızla geçti karşıya. Oğlu tir tir titriyor,çocuğunun öğretmeni kanlar içinde yerde yatıyor,kızı babasının başında çığlık çığlığa ağlıyor ve eşide elindeki bıçakla onun üstüne doğru yürüyordu. Bayan Han anlamıştı sonunu. Evlerinin kapısını kapattı. Son bir kez eğildi oğluna. "Oğlum,mis kokulum," oğlunun güzel kokan saçlarını öpüyor ve sımsıkı sarılıyordu. " Kendine iyi bak tamam mı? Çok çalış kuzum. Kimseye muhtaç olma." Son bir kez daha öptü oğlunu. Kalktı eğildiği yerden. Anne oğulun gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Sende çok yaşadın artık!" Eşi olacak adam elindeki bıçağı yere bırakmış ve güzel kadının saçlarından tutmuştu. Oğlunun öpmeye doyamadığı annesinin saçlarını adeta yolarak sürüklüyordu. Kadının kafasını ard arda sertçe duvara vuruyordu.
"B-baba,vurma anneme!" Jisung gözlerini açabilmişti sonunda. Annesi öyle görmek istemiyordu. Annesinin ölümünü izlemek ve susmak istemiyordu. Onun mentali aynı anda iki cinayeti görmeye katlanamazdı ki... "N-nolur vurma!" Durmuyordu babası. Adeta çıldırmıştı. "Yeter artık vurma!" Adam durmuyordu asla. Çekti kadının kafasını yere attı bedenini. Kadının güzel yeşil gözlerinden sadece yaşlar akıyordu. Konuşacak bir ağzı bile yoktu. Dudakları patlamıştı. Adam ise durmadı yine. Yere attığı kadının üstüne çıktı. Yanında duran bıçağı aldı. Boğazını kesti bir hışımla. Artık kadından oluk oluk kan akıyordu. Jisung ise...
Jisung donmuştu. Annesinin kesilmiş boğazına bakarak donmuştu adeta. Buz kesilmişti. Artık gözyaşları bile akmıyordu.
Jisoo kalktı oturduğu yerden. Bu aşağılık yerden kurtulmazsa babasının intikamını alamayacaktı. Adamın gözü hiç bir şey görmüyordu. Öldürdüğü kadının üstünden kalkmış ve yana yığılmıştı. Geçirdiği sinir krizinden bayılmıştı. Jisoo bulduğu fırsatla hiç bir şey yapmadan kapıyı açtı. Karşısında apartman sakinleri duruyordu. Aralarından sıyrıldı. Komşular ise eve girdiler hemen.
Ama en acısı neydi biliyor musunuz?
Bütün bunların Jisung'un doğum gününde yaşanmış olmasaydı.
14 Eylül 2007
*
Geçmişten bir bölüm koymak istedim Jisoo'nun kinini anlayın diye. Diğer bölümde de Chan'ın olayı gelecek. Ve şunu düşündünüz mü, Jisoo'ya baskını kim haber verdi?
Açıkçası dürüst olacağım, ilk paragrafı belki Sude'yi tanıyorsunuzdur. Fic yazarlarından biri kendisi. Hesabı lluneqxdd. Bir ara intiharla ilgili bir açıklama yapmıştı. Ondan esinlenerek yazdım.
Diğer olayların bazıları kendimden ama çoğu tamamen kendi hayalim ürünüm.