karakoldaydık,yaklaşık 8 saattir karakoldaydık. sırayla herkesin ifadesi alınıyordu. saat akşam 10'a geliyordu. elimde iki kahveyle yürüyordum düşünerek.jisungla tanışalı daha kaç ay olmuştu ama başımıza gelmeyen olay kalmamıştı. daha ne gelebilir derken daha kötüsü geliyordu. belli etmesek de hepimiz yorulmuş ve hırpalanmıştık. özellikle jisung.
önce adı çıktı sonra hafızasını kaybetti. sevgilisiyle mutlu bir şekilde yaşayacağını düşünürken üstüne daha da kötü gelmişti.
bunların hepsi ben hayatına girdikten sonra olmuştu. benden önce jisung barlarda takılır geceyi farklı kızlarla geçirir ve çalışırdı.
ben onunla tanıştığımda her şey değişti. onun düzeni bozuldu. ben geldikten sonra oldu bunların hepsi gerçekten.
belki de ondan uzaklaşmalıydım, onun iyiliği için.
-
saatler gece 1'i gösteriyordu. jisung oturduğu koltukta kafasını changbin'in omzuna yaslamış ve uyuya kalmıştı. yerimden kalkarken üstümdeki montu çıkardım ve onun üstüne örttüm.
sorgu odasından çıkan seungmin'e döndüm. en soon jisoo'nun ifadesi alınmıştı. "ne dedi?" diye sordum merakla.
"organları ölmüş babasının bedenine yerleştireceğini ve bunun için istediğini söyledi. anlayacağın aklını tamamen yitirmiş. akıl hastanesine kaldırılacak." duyduklarımla biraz şaşırmıştım. bugün olanlardan sonra o kadar şaşırtıcı değildi. anladığımı belirtmek için kafamı salladım.
"chan nerede?" diye sordum.
"ifadesi alındı. jisooyla konuşmalarını ses kayıt cihazına almış. suçsuz olduğu açıklandı. sizin yüzünüze bakamayacak kadar utandığını söyledi ve evine gitti. ses kayıt cihazı derken, arabanıza yerleştirilen kayıt cihazı da jisung'un babası tarafından yerleştirilmiş." derin bir nefes aldım. elimle seungminin sırtını sıvazladım.
"teşekkür ederim." gülümsedi ve gitti.
karakolda işimiz artık bitmişti. changbin'in yanına yürüdüm. "her şey için teşekkürler. burada bir işimiz kalmadı. dağılalım artık evlere."
"sizi tek bırakmam hyung. benimde evimde kalın bi gece." dedi. ne dersem diyeyim ısrar ediceği için onayladım onu. jisung'u kucağıma aldım ve arabalara geçtik.
changbin önümüzddn gidiyordu. bende radyodan kısık sesle bir şarkı açtım rastgele. Yedinci Ev'in Utanıyorum Halimden şarkısı çalıyordu. Jisung da uyanmış olacak ki şarkının başına eşlik etmeye başladı. "satırlar bile bıktı benden, anlatamıyorum seni. yaptığım son şarkı,utanıyor halinden,anlatamıyorum seni..." o susunca ben devam ettim.
"dokundum,dokundum ezberlettim tenimi,kokladım kokladım doldurdum içimi..." yolculuğumuz şarkıyı söyleyerek devam etti.
-
changbin'in evine ulaşınca bize misafir odalarından birini ayarlamıştı. bize kendi pijamalarından birini getirceğini söyleyerek üst kata çıktı. biz jisungla odaya geçecekken kapalı kapının biri açıldı. içeriden çıkan kişi Jeongin'den başkası değildi."jeongin?"
"aa,hyung, hoşgeldiniz." şaşırdığım için hafifçe kaşlarımı çattım.
"sen ne arıyorsun burada?"
"changbin işte,randevuya çıkmıştım ya. sevgiliyiz." kaşlarımı kaldırdım. bu olaylardan haberim olmamıştı. jisung konuştu uykulu bir şekilde.
"ben sizi tebrik ederim. çok yakışmışsınız." dedi gülümseyerek.
"ah,teşekkür ederim. size de çok geçmiş olsun. ben yolda duydum olanları." dedi mahcup bir şekilde. jisung da gülerek teşekkür etti ve uyumak için odamıza girdik. sağ tarafa jisung yatarken sol tarafada ben yattım.
birbirimizin gözlerine bakıyorduk. jisung bende ne görüyordu bilmiyorum ama ben onda eski yaşama sevincindeki parıltıları göremiyordum. yorulmuştu.
"minho,"
"efendim bebeğim?" dedim ağzından çıkacak şeyi beklerken.
"ben artık hatırlıyorum." gülümsedim hafifçe.
"ne güzel. zaten unuttuğun çok bir şey yoktu ki."
"ama biz seninle sevgili değildik. sen benden nefret ediyordun." şaşırmıştım ama belli etmedim.
" onlar eski de kaldı. ben senin içini gördüm jisung. aslında nasıl iyi biri olduğunu gördüm. eski nefretim kimin umurunda?"
"ya beni üzmemek için söylüyorsan?"
"sana yeminim olsun jisung, eğer seni bırakırsam,kedilerimde senin olsun." teklifimle gülümsedi. onun gülümsemesiyle bende hafifçe gülümsedim. ona doğru yaklaştım. dudaklarımızı birleştirdim. yavaş ve yumuşak şekilde onun üst dudağını öperken o da gözlerini kapatmış benim alt dudağımı öpüyordu. dudaklarımız ayıran ben oldum. sırt üstü yatınca o da kafasını göğsüme koydu. bende bir kolumla ona sarıldım.
nefes alış verişleri düzenli hâle gelince bende rahat bir şekilde uyumaya çalıştım. yarın yapacağımdan sonra ne kadar rahat olabilirdi tartışılırdı.
~
çok uzun bir gelecekten ufak bir kesit
bana nefretle bakıyordu gözleri. rüzgar hafifçe esiyordu ve trençkotum havalanıyordu. daha fazla söylecek sözüm kalmamıştı. o da bir kelime daha etmeyince nefesimi vererek döndüm arkama. gitmek için üç adım atmıştım ki tanıdık çocuğun sesi duyuldu. "minho!" chan'ın seslenmesiyle omzumun üstünden baktım ona. devam ettirdi cümlesini "keşke girmeseydin hiç hayatımıza." önüme döndüm tekrar ve yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. yavaşça dolan gözlerimleuzaklaştım oradan.
☆☆☆☆☆
normalde bu bolum uzucu seyler olacakti
sonra gozume cok tatli geldiler
dedim bi dahaki bolume kismet
neyse bakalim
gorusuruzzz😽