Moita acısı her nefes alışverişle azalırken yarasında ve etrafında birleşen, yenilenen zerreleri, teninde gezinen bir karıncanın ufak adımları gibi hissediyordu. Aynı zamanda yavaş yavaş bedenini ele geçiren yorgunlukla savaşmayı denedi. Ne yazık ki hafif bir baş dönmesiyle sırt üstü olduğu yere uzandı. Karnını yarıp geçen, iç organlarını parçalayan ve sırtından çıkan metalin bedeninde yaptığı tahribatı avucuna attığı çiziklerle kıyaslamak ahmaklık olurdu.
Evet iyileşiyordu, belki bu iyileşme eskisine göre daha da hızlı gerçekleşiyordu ama geride bıraktığı halsizlik çok yeniydi.
Anzin'i kaç kere yaralamış, adam her seferinde kusursuz bir şekilde kendini iyileştirmiş ve dövüşmeye devam etmişti. Belki de zaman geçtikçe iyileşmesinin hızlandığı gibi bu yenilenmenin ardından gelen halsizlikle baş etmesi de kolaylaşacaktı. Şimdilik burada birkaç dakika yatıp dinlenmesinde herhangi bir sakınca olmamalıydı.
“Moita!”
“Ölmüş mü?” Barva yerde hareketsiz yatan kuzenini sarstı.
“Biraz daha sarsarsan kesinlikle öleceğim,” dedi Moita gözlerini açmadan.
Gülerek poposu üzerine oturan Barva, “Ödümü patlattın be,” dedi.
Yavaşça doğrulan Moita, “Kapıları kırabildiniz mi?” diye sordu.
“Kırdık,” diyen Barva bakışlarını ön bahçede gezdirdi. İki çingene yaralanmıştı. “Kral öldü ve Ladre de Uli’yi kaçırdı.” Hiçbir girizgâha kaçmadan, lafı dolandırmadan hızlıca olanları anlattı. “Vasili ve Acar peşlerinden gittiler.”
Ayağa kalkmayı deneyen Moita “Neden daha önce söylemedin?” diye bağırdı.
Barva’nın aksi yönünde yürümeye başlayan Moita ön kapılardan çıktı. Dizleri her an boşalacakmış gibi yalpalasa da zihnindeki uyuşukluk serin havayı içine çektikçe yavaş yavaş açılıyordu.
Ladre ön kapıdan çıkmadığına göre, öyle bir şey yapsaydı kendisi dahil çingeneler şifacılarını rehin alan adamın kaçmasına izin vermezlerdi, Soysuz ya ahırdan bir at alacak ve gizli kalmaya aldırmadan dörtnala kaçmayı deneyecekti ya da sadece Büyük Ev’in içiyle sınırlı kalmayan gizli geçitleri kullanacaktı. Özel bahçenin hizasında ancak duvarların dışında kalan bir hazire vardı. Geçitlerin evin dışına açılan iki ucundan birisi, Moita’nın atalarının istirahat yeri olan bu yapıydı. Hazirenin toprağın üstünde kalan kısmı bir odadan ibaretken alt katları birçok odacık ve kabir haneden oluşuyordu.
Ladre ahırları kullanmayacaksa diğer çıkışın on yıllardır kapalı olduğunu bildiğinden hazireden kaçacaktı.
Hazireye girmek için alçak basamakları ikişer ikişer çıkan Moita, karnındaki yaranın neredeyse hiç var olmamış gibi kapandığını görmese bile hissediyordu. İnce uzun iki sütunun arasından geçti. Hazirenin girişinde gece gündüz nöbet tutan askerlerden herhangi bir iz yoktu. Kubbeli açıklıktan yapıya girdiğinde her zamanki gibi meşaleler yanıyordu. Girişin tam karşısında Mekotoni Kanadı’nın simgesi olan kızıl şahinin duvardan fırlayan bir kabartması onu karşıladı.
Moita aşağıya inen merdivenlerin başına gelip durarak kısa bir an dinledi. Basamakları birer birer yavaşça inerken kulağına gelen konuşmalar ona aşağıda birilerinin olduğunu söylüyordu. Yaklaştıkça sesler biçimlenmeye ve kelimelere dökülmeye başladı.
“Demek söylememekte kararlısın,” diyen erkek Ladre’nin kendini beğenmiş sesine sahipti. “Şehirden ayrıldığımızda bu sakinliğinden eser kalacak mı göreceğiz.”
“Asıl sen anlatsana, o iki adamı nasıl buldun?” Uli’nin telaşsız sesi alt katın alçak tavanında soldu.
Moita merdivenlerin köşesini döndü ve meşalelerin ışığında ufak tefek olanı kolundan sürükleyen adamın ona doğru yürüdüğünü gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL (Berweuli II. Kitap)
FantasyBerweuli serisinin 2. Kitabı "Kızıl" ı okumaktasınız.