Galerinin üç duvarı boyunca yerleştirilmiş birbirine bitişik masalar geniş mekânı daraltmaya kâfi gelmemişti. Çingenelerin meziyetlerini sunabilmeleri için galerinin ortasında hala geniş bir alan mevcuttu. Masalar Mekotoni şehrinin yüksek tabakadan insanları, zengin tüccarları, Kral’ın mahiyeti olan danışman ve üst düzey askerleriyle tek bir sandalye boşta kalmayacak şekilde doluydu.
Kral ve Kraliçe girişin tam karşısında galerinin sonunda, geniş basamaklarla zeminden ayrılan bir alanda yüksek arkalıklı sandalyelerinde oturuyorlardı. Her iki yanlarında şehrin Hanım’ı ve Bey’i otururken Kraliçe’nin özenli düzenlemesi sayesinde soylular ve tüccarlar hoşnutsuzlukla yan yana gelmişlerdi. Başlarda birbirlerini muhatap almazken lezzetli yemeklerin, yıllanmış içkilerin ve elbette ki ayaklarına kadar gelmiş olan canlı gösterinin etkisiyle aralarındaki soğukluk kırılmaya başlamıştı.
Yine de Kraliçe İlay bu gece için niyetlendiği tüm beklentileri yavaş yavaş gerçekleşirken kesinlikle mutlu değildi. Kocasına attığı kaçamak bakışların arasında Moita’nın avucunun içinde olduğunu ve adamın uyarılarını nasıl söyleyeceğini tartıyordu.
Kaplanlar bakıcılarıyla birlikte galeriye girdiğinde, diğer tüm gösteriler boyunca az da olsa devam eden uğultu anında kesildi. Çatal ve bıçaklar ellerden düşerken girişe yakın masalardan öteye kaykılan sandalyeler taş zeminde sürtündü. Kaplanların iki ayaklı birer temsili gibi yürüyen bir erkek ve bir kadının vahşi hayvanların yanında galerinin ortasına doğru yürüyüşleri sakin ve korkusuzdu. Ellerinde halka halinde dolanmış kamçıları her an şaklamaya hazırdı.
Kraliçe İlay, ehlileştirilmesi imkânsız iki vahşi hayvanın zincirsiz, üstelik onları izleyenlerden ayıracak bir kafes olmaksızın rahatça dolaşmaları karşısında misafirlerinin yüzlerinde beliren korku ve heyecanı ilgiyle izledi. Gece boyunca ilk defa bir canlılık gösteren dudakları iki yandan yanaklarına doğru yükseldi.
“Kaplanlardan birisi sevgili misafirlerine saldırırsa tüm planların altüst olur. Ben de çingenelerden birisinin kellesini memnuniyetle alırım.” Kral Konur, Kraliçe’sinin sandalyesinin kolçağına yaslanırken önlerine kadar gelip basamakların dibinde duran dört ve iki ayaklı kaplanları izledi.
“Felaket tellalından farkın yok Kralım.” Kraliçe İlay Kral’ın dileklerinin gerçekleştiğini düşünmek bile istemiyordu.
Uli ile Acar, Kral ve Kraliçe’yi başlarını eğip dizlerini kırarak selamlarken Okro tek bacağını öne uzatıp başını da sahiplerini taklit edercesine öne uzattığı bacağına yasladı. Uli, Boz’a ufak bir uyarı bakışı attı ve beyaz kaplan ufak bir hırlamanın ardından altın olanın hareketini taklit etti.
Kısa bir tereddüttün ardından donmuş haldeki insanlar, korkuları bir nebze yatıştığında iri yarı kaplanları bir ev kedisine sunulan sempatiyle izlemeye başladılar. Altın renkli çingenenin ihtişamlı güzelliği anında gerekli takdiri toplarken ufak tefek gümüşten kızın iki iri yarı vahşi hayvanı yönlendirirken sergilediği korkusuzluk o anda galeri de bulunan hizmetlisinden soylusuna herkesi adeta büyüledi. Yine de uyuyanı uyandırmaktan korkararak alkışlamaktan geri duruyorlardı.
Kraliçe İlay oğluyla sirk çadırında izlediği gösterinin bir benzerini daha yakından kafeslerin engelleyici demirleri olmadan izlerken Moita’yı da, önüne serdiği endişeleri de kısa bir süre için de olsa unutmuştu. Kral’ın bile tüm huysuzlukları gösterinin harareti karşısında sönüp gitmişti.
Acar ile Uli sirkteki gösterilerine bire bin katarak bir benzerini yapıp tekrar Kral ve Kraliçe'nin önünde eğildiklerinde galeride hararetli bir alkış tufanı koptu.
Kraliçe İlay “Sabah uyandıklarında, bu geceden akıllarında sadece kaplanlar kalacak,” dedi ve Kral’a ben söylemiştim dercesine baktı.
Kral Konur bu sefer yanılmaktan gocunmamıştı, özellikle sevgili karısına. Sadece başını sallamakla yetindi, yine de birkaç alkışı, onları selamlayan kaplanlardan esirgemedi. İlk anların tereddütü azalıp canlı alkışlar galeride yankılanırken Kraliçe ayağa kalkarak sessizliği sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL (Berweuli II. Kitap)
FantasiaBerweuli serisinin 2. Kitabı "Kızıl" ı okumaktasınız.