Pusu

38 7 12
                                    

Dadali karanlık ara sokağın sonundaki binanın köşesinden başını temkinle ileri uzattı. Gecenin geç bir saati olması sebebiyle tenha olmasını beklediği ancak gündüz gibi kalabalık olan caddeyi gözleriyle taradı. Mekotoni’nin nezih semtlerinin kıyısında kalan bu görmezden gelinen pejmürde mahallenin en işlek caddesi boyunca yanan fenerler bile bu ortama ayak uydurmuş, camları isle gölgelenmiş, cılız ışıkları sallandıkları direklerin diplerini dahi aydınlatmaktan aciz kalmıştı.

“Ne görüyorsun?” diye sordu Barva, Dadali’nin hemen yanından. Adamın sesinden oldukça sıkıldığı belli oluyordu.

“Tena!” dedi Dadali dehşet içerisinde. “Onun burada ne işi var?” diye sordu kardeşine dönerek. 

Saatlerdir dikildikleri yerde, sokağın kenarına bir adım dahi yaklaşmayan Barva, bir anda Dadali’yi kenara çekerek kadının yerini açgözlülükle işgal etti. Caddenin sağ tarafındaki iki katlı binaya giren bir çiftin cilveli yakınlığını öfkeyle süzdü ama kadının Tena’dan çok daha kısa olduğunu anlayınca diğer hedeflere yöneldi. Ne buldularsa üzerlerine geçirmiş iki fahişe bir fenerin hastalıklı ışığının dibinde; gençlikten uzak, yaşlılığa yakın yorgun bedenlerinin ilgi çekmesi için fazlasıyla gayretli şekilde dikiliyorlardı. Barva’nın bakışları hırsla caddenin diğer yanına kaydı. Kumarhanenin önüne çekilmiş bir at arabasına binen kadının siyah saçları başlığından kurtularak kuvvetli esintiyle geriye savruldu. 

Dadali “Peki, şimdi sen ne görüyorsun?” dedi alayla.

Barva kulağının dibinde duyduğu sesle irkildi fakat ablası tarafından oyuna getirildiğini anladığı için dönüp de onunla yüzleşmek yerine rahatsızca kıpırdandı. Öksürüğücevabını geciktirirken genç kadınınhemen yanında ayağını yere vurduğunu duyabiliyordu.

Barva “Tanıdık kimse yok,” dedi,dakikalardır ablasına her soruşunda aldığı cevabı iade ederek.

“İyi,” dedi Dadali geriye çekilip sırtını duvara yaslarken. Gözlerini dar sokağın karşısındaki evin duvarlarına dikti. “Tena’nın senin için bu hengâmeye karıştığına gerçekten inandın mı?” diye sordu. Kendi kendine gülerken “Sıcacık yatağından kalkıp bu sefil mahalleye geldiğini hayal dahi edemiyorum,” diyerek güzel kadını acımasızca eleştirdi.

Barva ablasının sesindeki sıkıntıyı hissederek Dadali’ye döndü. “İyi ki de öyle bir halt etmiyor,” diye mırıldandı memnuniyetle. “Benim için boyunu aşan işlere kalkışmasındansa güvende olduğunu bileyim yeter.” 

Dadali“Neden?” diye sormasına rağmen cevap beklemeden “Bir kadın gerçekten seviyorsa senin için bir okun önüne bile atlar,” diye cevapladı.

“Gelen bir oka kafa atacak kadar kalın kafalı olduğum için böyle sevgi gösterilerine ihtiyacım yok ablacım.” Barva bakışlarını tekrar caddeye çevirdi ama sesinde düşünmek istemediği şeylerin ortaya dökülmesinden kaynaklı sıkıntısı hissediliyordu.

“Aslında o kadının kendisini senden daha çok sevdiğine eminim.” Dadali somurturken ayağının ucuyla kaldırım taşları arasındaki boşlukları didikliyordu.

“Ne var ki bunda?”

“Bunun farkında mısın?" Dadali inanmazlıkla bakışlarını Barva’nın yüzüne dikti fakat karanlık yüzünden sadece genç adamın bakışlarını kaçırdığını fark edebildi. “Ve buna razısın? Bazen seni anlayamıyorum.”

“Muhtemelen kendisi dışında kimse için ayılıp bayılmıyor, bu niye dert olsun ki? Başkalarının savaşlarında yem olmak yerine kendini koruyacak kadar da akıllı hatun. Oturup bir de onun için kafa patlatmak yerine şu anda yaptığım gibi kendi işimin hakkını layıkıyla verebiliyorum ablacım."

KIZIL (Berweuli II. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin