Saatler birbirini kovalıyordu.Zamanın beni ne kadar yorduğuna bir tek ben şahitim birde yaratan.
Bir ipte salanıyirdum,zamanın benim için bir kavramı yoktu.Her saniye her salise önemliydi belkide ama ben...bu kavramlara kalıp bulamıyordum.Ne için çabalıyordum mesala?
Mesela hangi mesleği yapacaktım? Yada sevdiğim bir hobim varmıydı?Normal insanların olduğu bu basit kavramlar benim için önemliydi.Nelerden hoşlanırdım mesela? Ne yapmaktan hoşlanırdım,hangi yemeği severdim,nelerden hoşlanmazdım,en sevdiğim renk neydi mesela?
En çokta bunları bilemeden yaşamak zorunda olduğum bu küçük evde ve bir iki mahalle yukarıda olan okulum...bu arada kalmak o kadar yormuş ve yıpratmıştıki beni...
Aynı döngü,aynı terhaneydi.Okula git ve eve gel.Okula git eve gel.
Yormuştu!
Yıpratmıştı.
Doğru dürüst istediğim bir meslek bile yoktu.Bakmayın hemşire veya doktor dediğime,inanınki onlar bile sadece bir hedef olsun diye seçilen meslekler.Oysaki ben bir hedef bile belirlememiştim bile!Derin bir nefesi ciğerlerime yolladıktan sonra dolabımın karşısına geçtim ve bir kot pantolon ile beyaz bir kazak alıp üzerime giyindim.
Saçlarımı tarayıp açık bıraktım ve üzerinede siyah bir taç taktım.Ama yinede o tacın arasından perçemlerimi çıkarmıştım.
Vestiyerdeki kabanım ile sırt çantamı aldıktan sonra ayakkabılarımıda giyinip çıktım.🪽
Pastel kafe biraz uzak bir yerde olduğu için otobüse binmiş ve böylece Pastel kafenin yakınlarında biryerde durmuştum.Otobüse ilk bindiğim an ücretini ödediğim için rahatlıkla indim ve yavaş adımlarla yürümeye başladım.
Dün bilinmeyen bir numara tarafından aldığım mesajla buraya kadar gelmiştim.Ama yinede bu numaranın çokta yabancı olmadığına inanmak istiyordum.
Kafenin önünde durdum.Etragı incelemeye başladım.
Kafenin Pastel yazısı çiceklerle bezelenmiş ve toz pembe bir renk kulanılmıştı.Etrafı beyaz ve bebe mavisi renklere cıvıl cıvıldı.
İçeriye doğru girdim ve içerinin ise dışarının aksine koyu bir yeşil hakimdi.
Çok karman çorman görünsede göze boğucu gelmiyordu.Herhangi bir masaya doğru yürürken,bir tutam saç dikkatimi çekti.
Kızıl...tıpkı benim saçlarım gibi kızıldı bu saçlar.Biraz daha baktığımda bunun annem olduğunu gördüm.O'da benim bakışlarımı hissetmiş gibi bana baktı.Gözlerimiz kesişsede beni çıkaramadı.
O kendi,öz kızını tanıyamamıştı.Çünkü yıllardır beni görmeye dahi gelmemişti.
Gözlerimi onun gözlerinden çekerek yanındaki esmer kıza kaydı gözlerim.Kısa saçları ensesine kadar uzanıyordu,yaşı 15 vardı.
Tekrar gözlerim kızın yanındaki kadını buldu.Gözlerini üzerime dikmiş tanımaya çalışıyordu.Dudaklarım alayla karışık acıyla kıvrıldı.
Kısa saçlı kız telefonu anneme doğru tuttu ve gülerek bişeyler söyledi,ama annesi gözlerini benden alamıyordu.
Kızın hevesli suratı solarken " nereye bakıyorsun anne?" Dedi ve merakla ve bana döndü.O sırada'da önüme bir adam geçmişti.Böylece duygu dolu bakışmamız sonlanmıştı.
Gözlerimi beyaz gömlekten çekip adamın suratına baktım.
Kısa saçları kulağına kadar uzanıyordu.Simsiyah saçları,hafif griye kaçan gözleri,özenle taranmış saçları ise şekil verilerek yana yatırılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN
Teen FictionGözümden bir yaş amansızca aktı.Babam o göz yaşımı gördüğü gibi suratıma sert bir tokat attı.Suratım sol omuzuma doğru düştü.Canım yanıyordu.Çenemden aşağıya doğru süzülen sıcak sıvı gözyaşım değil kanımdı.Dudağımı patlatmıştı.Gözlerimi sımsıkı yumd...