12

209 21 38
                                    











" Bebeğim kardeşinin bezini getir hadi." Hongjoong ona bezi uzatan oğluna öpücük attı. Gülücükler saçan kızının ise altına temiz bezi takınca güzelce giydirip pusetine direkt yatırmıştı. Ardından halının üstünde ki çöpleri çöpe atıp ellerini yıkayınca kızının pudrasını çantasına geri koydu.




Evet düşündügünüz gibi Hongjoong terk etmişti onu. Boşanmıştı ve bir yıl olmuştu. Koca bir yıl inanmak mümkün bile değildi ama boşanmıştı özgürdü. Hayatı vardı, arkadaşları vardı. Korktuğu kaçtığı kimse yoktu artık. Vücudunda yara yoktu, evin içinde hapis değildi. Oğlunu, kızını ondan alıp kaçıran yoktu.



" Hadi gidelim." Oğlunun peltek konuşması hâlâ daha devam ediyordu. Dört yaşında minik bir aslanı vardı. Ve altı aylık güzel kızı. Bugün ise pazardı ve kanunen velayet kendisinde olsa bile Hwa'nın çocukları iki haftada bir pazar günleri görme yetkisi vardı.



Şimdi ise oraya gidiyorlardı. Daha doğrusu bugün Hwa alışveriş merkezine çağırmıştı. Normal de bir yıldır Hwa gerçekten o günlerde tamamen oğlu ve kızıyla ilgileniyordu. Hong ona yaklaştığını bile görmemişti. Ona dokunmamış, bakmamış hatta gün boyu beşten fazla cümle bile kurmuyordu.



Hongjoong bundan şikayetçi değildi. Böyle olması daha da iyiydi onun için. Korna sesi duyarken düşüncelerini köşeye itip puseti kulpundan tutup oğlunun da elinden tutup evden çıktı. Arabaya adımlarken kapıları açan arkadaşına teşekkürlerini sunup ön koltuğa geçip oturunca kemerini taktı.



" Geldiğin için gerçekten teşekkür ederim Chan." Ona dönüp ' bir şey değil ' diyen adamın arabayı çalıştırıp yola koyulmasıyla Hong arada arkayı kontrol ediyordu. Bu Chan, Bangchan Hong'un ise girdiği kafenin sahibi. Orada gerçekten Chan ile beraber üç arkadaş edinmişti. Hatta bir tanesi Minho liseyi aynı okulda okumuşlardı. Ve Minho'nun sevgilisi Jisung vardı.



Bu üç adam görüp görebileceği en alakasız arkadaş grubu bile olsa birbirlerine yakınlardı. Ve onu sorgusuz aralarına alan çocuklara minnettardı. Ne kadar borçlansa da bir gün ödeyecekti hepsini. Daha doğrusu böyle söyleyince üçü de ona kızıyordu. ' Oğlunu bana ver kabul ' diyen Minho vardı tabi.



" Geldik inelim hadi." Chan'ın sesiyle kendine gelip araçtan inince arka kapıyı açıp oğlunu kucağına aldı. Diğer tarafa dolanınca kızının içinde olduğu puseti tutan Chan ile avm'ye girdi. İkili çocuklarla yürüyen merdivenlere gelince Hong, Hwa'yı aramıştı.



O sırada gördüğü Hwa'nın el kaldırmasıyla telefonu kapatıp oraya adımladı. Oğlunun direkt babasına koşmasıyla derin bir nefes alıp verdi. Ardından Hwa'nın önüne gelince oğluna sıkıca sarılmış olduğunu gördü.



Hwa'nın ona bakıp ardından bakışlarının donuklaşmasıyla baktığı yere baktı. Chan'a baktığını görünce ilk defa karşılaştıkları yeni aklına gelmişti. Hong arkadaşının tuttuğu puseti alınca masanın üstüne koydu. Ardından Chan'a döndü.



" Teşekkür ederim." Gülümseyip ona sarılan Chan'ın rica ederim diyip geri çekilmesiyle o da büyük bir minnetle yüzüne baktı. Ardından ' çıkınca ara ' diyip Hwa'ya dönen Chan'ın ' iyi günler ' diyerek uzaklaşmasının ardından Hong tekrar önüne döndü.



" Benim minik prensesim." Pusete eğilmiş gülücükler saçan kızını seven Hwa'ya baktı. Ya kızdıysa diye istemsizce korkuya kapılmıştı.



" Siz o hâlde birlikte vakit geçirin bend-"



" Hongjoong otur." Hwa'nın kısık gözlerini ona dikmesiyle Hong sandalyeyi çekip oturdu. Pusetten minik kızını çıkarıp kokusunu soluyan Hwa'nın gözleri hâlâ üstünde iken yutkundu. Bir an önce günün bitmesini istiyordu.








~~~




Hongjoong oturduğu koltukta elini ağızına bastırmış ağlamasını bastırmaya çalışıyordu. Parmaklarını kıran adam yanında araba sürerken arka koltukta uyuyan çocuklarıyla sessizce ağlamaya çalışıyordu.



" Elim çok acıyor doktora gitmek istiyorum."



" O herife dokunmadan önce düşünmen gerekliydi. Onu benim karşıma çıkaracak cesaretini kırmış oldum bende."



Hongjoong gözyaşları arasında titrek bir nefes alırken Hwa'ya döndü.
" Seonghwa biz boşandık beni bir yere götüremezsin. Yapamazsın bunu benden haber alamazlarsa polise haber verirler ve başın derde girer lütfen evime götür beni."



" Zaten evimize gidiyoruz güzelim! Çok uzun süre ayrı kaldık ama inan ki sana verdiğim sözü tutmaya çalıştım. Bunu bir yıl sürdürdüm de ama sen o herifi bulmuşsun benim dokunmaya kıyamadığım bedenine dokunuyor, soluyamadığım kokunu soluyor. Duymadığım sesini duyuyor! Onunla da işim bitmedi emin ol."









~~~





Hongjoong geldikleri eve aracın içinden bakarken çocukları kapıdan teslim alan bay Sehun'a baktı. Neden şimdi yardım etmiyordu? Görüyordu onu ama neden ses çıkarmıyor da çocukları usulca eve sokuyordu.



Hong arabaya yaklaşan Hwa ile ölmeyi diledi. Ne kadar aptal olduğunu sorguladı. Bir yıl koca bir yıl sadece Hwa istediği için özgür olmuştu. Sonrası yoktu bugün bir yılın bitiş günüydü. Hwa'nın aklından geçen sinsi planı daha yeni akıl ediyordu. Eğer Hong zamanında polise gidip darp raporu alsaydı Hwa kesinlikle içerde yatardı. Ama kendi izni ile boşanıp bir yıl boyunca ona elini bile sürmeyen Hwa ile vücudun da darba dair hiçbir iz yoktu. Zorla tutulduğuna da. Bunları kanıtlayacak bir şeyi yoktu. O zaman yapsaydı işler tam tersi olucaktı.




" Ne düşünüyorsun? Eve gidince neler olacağını mı? Ben söyleyeyim geri kalan bütün parmaklarını kırıcam."




Hongjoong moraran eline bakıp derin bir nefes alıp verirken çalışan arabayla geriye yaslanıp sol elinde kırık olan yüzük ve serçe parmağının acısını dindirmeye çalışıyordu. Tabi ne kadar dinerse veya ne kadar böyle kalırsa mosmor olmuşlardı iki saatte.





Camdan dışarı bakarken karanlığa rağmen ışıklar saçan şehre baktı. Dizilerde, filmlerde o kişinin araba camından bakıp hayatını düşündüğü, yaşıtlarını, ailesini düşündüğü sahneleri saçma bulurdu ama kendisi şuan öyleydi. Hayatını baştan sona sorguluyordu. Çocuklarını düşünüyordu ölürse onları nasıl bir hayat bekliyordu mesela? Kendi bu saatten sonra ne yapacağını, nasıl yaşayacağını aklındaydı. Ardından yaşıtları olan insanların mezun olup ailesinin şirketinin başına geçtiği, özgür oldukları, mesleklerini yaptıkları, bir ailesinin olduğu yaşıtlarına nazaran hiç bir şeyi yoktu. Ailesi yoktu, arkadaşları yoktu, mesleği yoktu, geleceği yoktu hiçbir şeyi yoktu.





Şuan kapıyı açıp aşağı atlasa en fazla ölür, en az sakat kalır en düşük ihtimal normal yaşardı sadece bir kaç yara bere olurdu. Derin bir nefes alıp verdi. O sırada görüş açısına eski evi girdi. Gözleri tekrardan dolarken duran araçla kapı sesi duydu başını sola çevirince araçtan inmiş Hwa'yı gördü. Ardından kendi kapısı açılınca kolundan tutup onu dışarı çeken Hwa ile araçtan inince kolunu tutan elden kurtulmaya çalıştı ki olmadı.





" Eve girmek istemiyorum hayır bırak ben istemiyorum. Lanet herif bıraksana keşke ölseydin o kazada. Piç kurusu yapıştın yakama kaldın. Kurtulamıyorum, nefes alamıyorum yaşayamıyorum. Senin yüzünden bu haldeyim bıraksana ne yapacaksın? Ben bunları daha önce de yaşadım sanki korkuyor muyum sanıyorsun!"





" Korkmuyorsun güzelim farkındayım korkma da ama şansa bak ki yaşıyorum. Ölmedim ve sende ölmemem için dualar ediyordun. Beni ellerinle besliyordun unutma! Şimdi ister iste, ister isteme senin süren bu kadardı."





Hongjoong eve sürüklenirken açılan beyaz kapıdan içeri sokulunca dizlerinin üzerine yere düşünce elinin acısıyla iki büklüm olmuştu.





" Evi boşaltın."
















★★★





Hongjoong ağlayacağım




Rüyalar âlemine hoşgeldiniz.

Eyes Don't Lie / Seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin