Vatan Sağolsun

68 5 1
                                    

Mutluluk neydi? Somut bir şey miydi? İnsan neyle mutlu olurdu ki? Aslında mutluluk göreceli bir kavramdı. Senin mutluluğun başkalarının üzüntüsü olurdu. Nasıl mutlu olunurdu? Peki biz insanlar gerçek mutluluğu tatmış mıydık?

***
Ece saatlerdir karakolda siyah deri kanepede oturuyordu. Başını yere eğmiş içli içli ağlıyordu. Ne konuşuyordu, ne de en ufak bir tepki veriyordu. Zordu ,hayattaki en zor şeydi sevdiğini kaybetmek. Hiç bir haber yoktu ve bu daha da çıldırtıyordu. Irmak, Ece'nin yanına geldi ve oturdu başını Ece'nin omzuna hafifçe yasladı.  Hem arkadaşı için hem de Alp için üzülüyordu.  İhbarlar gelip,polislerin koşturduğu karakol Ece'nin hıçkırıklarını bastırmamıştı.

***
Hiç. Belki de tanımını bile doğru bilmediğim bu kelime şu an içimdeydi. Sadece hiçtim. Ne hissediyordum ne de yaşıyor. Ne vardım ne de yoktum. Şu an tam bir hiçtim

Saatlerdir durmayan gözyaşlarımı elimin tersiyle ittim. O sözünde durar beni bırakmaz. Diye geçirdim içimden. Güçlü olmalıydım ama göz kırpmak bile acı veriyordu.Sargılı ellerime baktım. Cam parçaları battığından kesikler olmuştu. Ama hiç birini hissetmiyorum. Saatlerdir aynı yerde olup beklemek sabrımı taşırmıştı. Ayağa kalktım güçlü olmaya çalışsamda baş dönmem buna mani oldu. Kalbimin acısı vücuduma ağırlık yapmıştı.

" Hâlâ haber yok mu?" Dedim ağlamaktan kısılmış sesimle. Eren güç almak istercesine derin bir nefes aldı. Başını iki yana salladı.

" Neden Eren neden! Niye hâlâ haber yok? Çok mu zor ya, çok mu zor bir haber almak. Düşünmüyorlar mı hiç komutanların , askerlerin bir ailesi var diye! Ben burada ölüyorum neden yardım eden yok!" Dizlerimin üzerine düştüm. Bu beden bu acıya daha fazla dayanamadı. Ellerimle yüzümü kapattım. Eren hemen yanına çöktü ve sırtımı sıvazladı. "Geçecek..." bu muydu geçecek miydi bir süre sonra unutulacak mıydı? Bu aşk olamazdı o zaman. Ben onu iliklerime kadar severken onun yokluğunu düşündüğümde bile kalbim sıkışırken , o ,tüm anılarımız , öylece geçecek miydi?

***

O kadar sessizdi ki hayat, serum damlalarını duyuyordu Ece. Gözlerini açtığında nerde olduğunu anlamayarak etrafa baktı. Hastane odasındaydı. Gözlerini tekrar kapattı. Hatırlamaya çalıştı ama sadece haber almadığı için ağladığını hatırladı. Bayılmıştı, uykusuz ve susuz kalan bedeni bu kaşar acıyı kaldıramamıştı. Zaten narin olan bedeni hırpalanmaya gelmiyordu. Bunu en iyi Alp biliyordu.

Ece kabullenmiyordu, içinde ki umut parçası onu hayatta tutan tek şeydi. Biliyordu Alp onu bırakmazdı. En azından öyle umuyordu. Hayatımda bir çok acı yaşadım ama şu an senin olmama imkanın bile yaşadığım en büyük acı sevgilim...

Derin bir nefes aldı Ece ayakta durmalıydı. İçeriye annesi geldi. Annesi de iyi değildi. Annesi de çok korkuyordu hem damadı için endişeleniyor hem de biricik kızı sağlığını tekrar kaybedecek diye.

Elindeki tepsiyi komidinin üstüne bırakmıştı. İki gün olmuştu. Ece iki gündür ağzına tek lokma sürmemişti. "Kızım yalvarırım ye bu yemekleri" diye konuştu annesi. Ece cevap vermedi. Yemek yemenin bir faydası yoktu. "Haber var mı anne?" Diye sordu Ece. Sesi varla yok arasında çıkmıştı. Annesi yutkundu ve her zaman dediği gibi bekliyoruz dedi. Bir daha da konuşmadılar gerçi Ece'nin beyninde bir kargaşa vardı. O ses bütün sessizliği bozardı.

***

Dört gün tam dört gün olmuştu. Nefes alamadığım,kalbim atmayalı tam dört gün olmuştu. Bu öyle bir acıydı ki kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Kalbim acımıyor yok oluyordu, yanıyordu, hayat siyah beyazdı. Meğer sen benim gökkuşağımmışsın. Seni çok özledim sevgilim.

Haber yoktu ve bu çıldırtıyordu Ece'yi. Sabrı daha fazla dayanamıyordu. Tabi ki karakoldaydı. Dört gündür eve gitmemişti. Yemek yemiyordu, kendine işkence etmek için değil içinden gelmiyordu. Tek yediği dün annesinin zorla yedirdiği yarım gofreti. Elinde kahve vardı. Saat gece dört civarıydı. Eren yanına geldi. Dört gündür o da ne uyuyor ne de dinleniyordu. "Artık evine git Ece, bak yemin ederim bir şey olduğu gibi ilk sana söyleyeceğim" ruhsuz gözleri Eren'e baktı.  İlk defa ısrar etmedi Ece. Her defasında sinirle reddettiği teklifi kabul etti.

Eren ikna olmasına biraz da olsa sevindi. Ece'yi şu zamana dek mutlu gören Eren onu böyle görünce afallıyordu.

Ece kafasını arabanın camına yasladı şerit çizgilerini takip ediyordu gözleriyle. Yol boyu konuşmadı. Eren konu açmaya çalışsada Ece kısa kısa cevap vererek konuyu kapatıyordu. En somunda Eren de pes etmişti. Sessizce yolda ilerlediler. Güneş yeni yeni doğmaya başlıyordu. Gökyüzüne verdiği muazzam görüntü bile gökyüzünü seven Ece'nin dikkatini çekememişti.

***

Altı gün. Bir ömür gibi geçen altı gün. Umudum bitiyor sevgilim. Gücüm kalmıyor . Nerdesin? Yalvarırım gel bekletme beni...

Ece perişandı, göz altları çökmüş ağlamaktan kıpkırmızı ve şişmiş gözleri, solmuş teni, çatlamış ve rengini yitirmiş dudakları ve çökmüş ruhu. Hiç bir haber yok, kimse yok, bu en çok yaralayandı. Ne oldu? Neden kimse bir şey demiyor? Ne zaman haber gelecek? Şehit mi oldu? Yaralandı mı? Yoksa tutsak mı edildi? Ece altı gün boyunca bu sorularla kendini yıpratmıştı. Bitkisel hayatın en büyük örneği olmuştu. Şimdi ise banyoda soğuk mermerin üzerinde oturmuştu. Bacaklarını kendine çekmiş başını dizine yaslamıştı. Eski Ece'den eser kalmamıştı.

Zile basılmasıyla irkildi ama hareket etmedi sonra yine zile basıldı. Yine umursamadı. Peş peşe zile basıldı. Ece küfür ederek yerinden kalktı. Baş dönmesi yüzünden ilk başta sendelese de toparladı.

"NE VAR YA?!" diye bağırarak kapıyı açtı. Gördüğü görüntü yüzünden hareketsiz kaldı. Sanki duvara çarpmış gibi sendeledi. Hayır. Diye geçirdi içinden. Kapıyı hemen kapattı. Kapıdaki komutanlar engellemedi. "HAYIR, GİDİN!" Diye hıçkırıklar arasında bağırdı en korktuğu sahnenin sırası gelmişti. Yere çöktü saç diplerini çekmeye başladı aynı zaman da sayıklayarak sizi duymuyorum ki... diyordu.

"Lütfen metanetli olun açın kapıyı konuşalım" dedi kalın sesli komutan.

Ece sanki kendine gelircesine aniden ayağa  kalkıp kapıyı açtı.

"Buldunuz değil mi? Onu için geldiniz" dedi son kalan umuduyla. Komutan başını yere eğdi. Ece iki eliyle komutanın yüzünü tutup kaldırdı.
"Yalvarırım buldum deyin..." dedi.  Komutan zar zor gözlerine baktı Ece'nin.

"Başımız sağolsun..."

Ve hayat gözünüz aydınla başlayıp, başımız sağolsunla biterdi. Kaç kalp mutlu olurdu gözümüz aydınla mutluluk gözyaşları dökülürdü. Ve kaç kalp ölürdü başımız sağolsunla ama göz yaşı akamazdı. Çünkü gözyaşı üzülünce akardı ölünce değil.

Açıkçası kalbimin acıyarak yazdığım bir bölümdü. Ve kurgu değildi çünkü kaç aile bu cümleyle yıkılıyordu. Yeni bölüm için yazmaya şimdiden başlayacağım. Ece'yi zor günler bekliyor.

Düşünceleriniz neler canlarım? Yorumlarınıza ve düşüncelerinize ihtiyacım olduğunu söylemeliyim.

♥️🤍

Sevgilim Asker IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin