Not: bu bölümü duygusal bir fon müziği ile okumanız tavsiye edilir.
***
Hayatta bir çok acı vardır. Bazen bu sefer dayanamayacağım desen bile üstesinden gelirsin. Her acı elbet bir gün geçer. Ama sonsuz acılar vardır. Onlar tüm hayatın boyunca sana eşlik eder. Geçti sanarsın ama içindedir. Unutulmaz ve katlanılmazdır. Ama o acıyı da unutmak istemezsin çünkü geriye ona ait sadece o acı kalır. Bazen ondan kalan kalp acısına bile muhtaç olursun.
~Aşk deniz gibidir, eğer çok açılırsan kaybolursun. Akıntı seni götürür. Sadece denizi izlemek bile huzur verir insana. İşte aşk tam olarak bu. Sen farketmeden akıntıya kapılır ve kaybolursun...
Ben şu an kayboldum. İsterdimki onun denizinde kaybolayım. Ben komutanın iki çift sözünde kaybolmuştum. Annemler giriş kapısını açtı komutanları görünce kısa bir an duraksadı. Sonra gözleri beni buldu. Elinde ki poşetler yere düştü. Dudaklarını oynattı ama ses çıkmadı. Aslında bu günün yaşanacağını biliyorlardı ama bugün olmamalıydı.
Ece kıpırdamıyor, konuşmuyordu. Öylece kapıda kalmıştı. Kafasından aşağıya kaynar su dökülmüş gibiydi. Acıyor ve geçmiyor. Komutanlar başınız sağolsun dediler ve çıktılar. Geride de koca bir yığın hayat bıraktılar. Tek beden, iki ölü ruh...
***
Eren eve gelmişti. Salonda Irmak,Fırat,Eren, anne ve babası vardı. Tabi Ece'de bedenen buradaydı. Beklenmedik şekilde ne konuşmuştu ne de ağlamış. Bu ailesini daha da endişelendiriyordu. Üzgünlük ağlayarak atılıyordu fakat kalp acısı.
Ece uzun sessizliğini bozdu kısılmış sesiyle söylemekten korktuğu cümleyi kurdu.
"Beni ona götür" dedi. Eren'in yüzüne bakmıyordu. Bir süre bekledi Ama Erenden cevap alamayınca eğik başını kaldırıp baktı. Erenin gözleri doluydu.
"Naaşı..." diyebildi Eren. Ne zor gelmişti konuşmak.
"Bombalanarak şehit olduğundan, tam bir naaşı yok" dedi tek nefeste. "Parçalanmış..." Ece nefes alamadı. Gözlerini kapattı. Yüzüne bakmayı kıyamadığı sevdiğini parçalamışlardı. Titredi. Kalbi nasıl dayanacaktı bu acıya.
"Yeter.." dedi dayanamayarak. Sesi yalvarırcasına çıkıyordu. "Benim bakmaya kıyamadığım, ona dokununca içimin titrediği sevdiğime nasıl kıydılar?!" Dedi titreyen sesiyle. Yere çöktü. Eliyle acıyı dindirmeye çalışır gibi kalbine vurdu. Yeter miydi? Şu anı anlatmaya sözler,kelimeler. Dil ile anlatılmayan sadece kalp ile anlaşılan.
***
Ece evin kapısını güçlükle açtı. Dört duvar üstüne geldiğinden onunla anılarla dolu yere geldi. Alp'in evine. Kapıyı açmasıyla Alp'in kokusu yüzüne vurdu. Sanki o burdaydı bir o kadar tazeydi kokusu. Gözyaşları tek tek dökülürken Ece evin kapısını kapattı. Salona doğru ilerledi ve onunla beraber anılar canlandı. Beraber yemek yapışları, radyodan şarkı açıp dans etmeleri, kanepede oturup dertleşmeleri, gülüşmeleri, kanepenin üzerinde beraber uyuya kalmaları... anılar tek tek canlandı ve kayboldu. Ve geriye sadece soğuk duvarlar kaldı. Kimsesizlerin kimsesizi...
Ece kanepeye oturdu ve başını yastığa yasladı. Alp yoktu. Ne garipti. İnanası gelmiyordu. Yanında olan insanın seni aniden bırakması anlatılmaz bir hiçlikti. Tavana dikti gözlerini. Göz yaşları gözünden akıyor ve yastığa serpiliyordu. Burda onun göğsünde uyuduğunu hayal etti. Evet canından çok sevdiği nişanlısı yoktu ama onu daha da kahreden naaşının bile tam olmamasıydı. Eren'nin dediği üzere bütün bir bedeni yokmuş. Kolu,bacağı,bedeni... etraftan toplamışlar. O kendini vatan için feda etti. Vatan için şehit oldu. Bu öyle kötü bir sondu ki son kez yüzüne dokunup koklamak bile nasip olmamıştı. Sevgilim bu son çok acımasız değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgilim Asker II
General FictionAlp ve Ece ilişkilerini mutlulukla sürdürürken. Evlilik kararı alırlar. maalesef aldıkları bu karar hayallerini gerçekleştirmeden son bulur. Hayat hiç olmadığı kadar renksizdi. Siyah ve beyazdan ibaretti. Onun olmadığı hayat gündüzü olmayan bir gec...