Her şey bir oyunsa eğer, beni oynayan kim? Sabahattin Ali
İlkay'ın bu sorusu karşısında kalbim hızla atmaya başlamıştı. İlkay'ı daha tanımıyordum bile, bana böyle bir şey sorması ne kadar normaldi bilmiyordum ancak, o bakışları sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissettiriyordu. Albay timdeki isimleri sayarken tanıdık gelmişti ve şimdi bu bakış, sanki yıllardır gördüğüm bir bakıştı; sanki beni maziye götürüyor ve bana iyi geliyordu. O an, beynimde bu sorular dönerken, bunları düşünürken vücudum çoktan harekete geçmişti. Yüzümü ona daha da yaklaştırdığımda, İlkay bunu evet olarak kabul etmiş olacak ki, ben daha bir şey demeden dudaklarımda hissettiğim baskıyla şaşırmış ve öylece kalmıştım. Şaşkınlığım, bu anın güzelliği karşısında yerini bir huzura bırakmıştı. Bu tatmin olmuş duygu, her anın değerini daha da arttırıyordu. Bu anı daha da derinleştirmek adına, hissettiğim bu baskıyı karşılıklı bir öpücükle taçlandırmaya karar verdim.
Dudaklarımızın birbirine değdiği bu özel an, içsel bir çekimle birleşerek zamansız bir romantizmi beraberinde getiriyordu. İlkay'ın gözlerindeki ateş, sadece dudaklarımızın birleşmediği, aynı zamanda kalplerimizin de birbirine yaklaştığı bir anı yansıtıyordu. Parmak uçları, tenimde hafif bir iz bırakarak ellerini belime doğru indirdi. Ellerim, boynunda birleşmiş, vücudumuz arasında geçen bu dokunuşlarla birleşen bir ritim oluşturmuştu. İlkay'ın üstüne almak için yaptığı hamle, beklenen bir dokunuşun gerçekleşmesiydi ve bu hamlesi oldukça başarılı olmuştu.
Elleri, kalçamda nazikçe dolanıyordu, her dokunuşu tenimde bir yangın gibi hissettiriyordu. Dudaklarımız, sanki yıllardır birbirini bekliyormuşçasına bir araya geldi. Bu an, sanki zamanın durduğu, sadece ikimizin bulunduğu özel bir alandı. Birbirimizden ayrılmak istemiyorduk.
İlkay, kendini geri çekti ve yüz ifadesiyle bir soru sordu, "Dil?" O anın tadını çıkarmak için daha fazla beklemek istemiyordum. Gözlerindeki anlamı anlamamla birlikte tekrar dudaklarımız birleşti. Bu seferki öpüşmemiz, öncekinden farklıydı. Daha sert, arzuların birbirine karıştığı, ısırıklarla dolu bir öpücüktü.
Dudaklarımızın dansı, birbirimize olan tutkumuzun bir yansıması gibiydi. Her öpücük, bedenimizi ateşe veren bir kıvılcım gibi hissediliyordu. İkimiz de bu anın tadını çıkarmak, birbirimize olan arzularımızı doyurmak istiyorduk. Gözlerimiz birbirine değdiğinde, iletişim kurmamız gerekmeyen bir anlam paylaşıyorduk.
Nefes nefese kalmış bir şekilde kendimi geri çektim. İlkay, şaşkın bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Anlımı anlına yasladım ve "Şu an için daha fazlasını yapamam" dediğimde, anlıma öpücük kondurdu. "Nasıl istersen, sen bana yılların ardından bu anı yaşattın. Ne istersen iste, emrindeyim artık" dedi ve beni yanına bıraktı. "Yere inmemi ister misin?" diye sorduğunda, başımı boynuna yerleştirdim ve kokusunu içime çekmekle meşguldüm. Şu anda neler oluyordu, bana bu da neydi böyle?
"Abimin dediğine göre izinler de geç uyanıyormuş kendisi, o uyanmadan ben uyanırım. Hem kendimi kötü hissettiğim için yanımda yatıyorsun, başka ne gibi bir amacın olabilir ki?" Gözlerinin içine baktığımda yine sırıtıyordu. "Haklısın, sadece kötü hissettiğin için" dedi ve göz kırptı. O an yaşadıklarımızı düşünüyordum, bu anın getirdiği karmaşık duygular içinde kaybolmuştum. Gözlerim kapanırken, yavaşça uykunun kollarına kendimi bıraktım.
Sabahın ilk ışıkları, göz kapaklarımı hafifçe aydınlatarak beni uykumdan uyandırdı. Gözlerimi yavaşça açtım. Kolları arasında uykuya kalmış olduğum İlkay'a baktığım, hala derin bir uykuda olduğunu fark ettim. Onu bir süre izledikten sonra, gece yaşananlar aklıma gelerek hemen yataktan kalktım, dolaptan kıyafetlerimi aldım. Banyoya geçip yüzümü yıkadım. Aynaya bakarken, akşam yaşananlar zihnimde dolaşarak içsel bir çalkantıya neden oluyordu. Babam için buradaydım ve daha önce abimden başkası ile bu kadar samimi olmamıştım. Şimdi ise komutanımla öpüştüğümü hatırlamak, içsel bir karmaşaya yol açıyordu. Kendimi suçlu hissediyordum ve bu düşüncelerle başa çıkmanın zor olduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlke
Fiction généraleİlke ve Alp, hayatlarının en zorlu anlarını çocukluklarında yaşadılar. Babalarını, vatanları için gösterdikleri kahramanlıklar sonucunda şehit vermişlerdi. Babalarının ardında bıraktığı boşluğu doldurmak, onun mirasını yaşatmak için yola çıkan bu ik...