tarih

57 8 0
                                    

"Eylem, sevgilim kalk işe geç kalacaksın." gözlerimi, Buğra'nın beni dürtmesiyle açtım. "Saat kaç?" Buğra gözünü kaçırarak saate baktı. "10.30" hızlıca yataktan kalktım. "Siktir, benin 10'da işte olmam lazımdı." hızlı hızlı yorganları topladım. "Aşkım sen bırak, ben hallederim. Sen git giyin." "Sağ ol sevgilim." deyip yanağından öptüm ve üniformalarımı çantamdan alarak banyoya gittim. Üstümü başımı değiştirip, dudak nemlendiricimi sürdükten sonra banyodan çıktım. Salona geri döndüğümde Buğra, çoktan çarşaf ve yorganları toplamıştı. "Sevgilim ben artık çıkayım." bana doğru yaklaştı. "E ama bir şeyler yemeden çıkamazsın." "Aşkım geç kalacağım." "O zaman beklesene iki dakika." bir şey dememe izin vermeden mutfağa doğru koştu. İçerde alelacele bir şeyler yapıyordu. Ne yaptığına anlam veremezken bir anda elinde streç filme sarılı bir sandviçle geri döndü. "İş yerinde yersin diye yaptım." sandviçe bakarak gülümsedim ve Buğra'nın dudağına bir öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim sevgilim." elini belime atarak okşadı. "Giderken kaskını takmayı sakın unutmuyorsun. Kaskını taktığına dair fotoğraf istiyorum." güldüm. "Tamam tamam atarım. Hadi ben çıkayım artık. Melek Ablaya da selam söyle." "Baş üstüne." son bir kez daha öptükten sonra asansöre doğru ilerledim. 

Kaskımı taktıktan sonra hemen fotoğraf çekerek Buğra'ya attım.

/Eylem 

*Bir fotoğraf gönderildi.* 

Sana söz verdiğim gibi, taktım kaskımı.

/B'

Teşekkür ederim sevgilim.

/Eylem

Seni seviyorum aşkım <3

/B'

Bende seni sevgilim.

Çevrimdışı olup yola odaklanmıştım. Bazen neden Buğra'nın kask konusunda bu kadar katı olduğunu bilmiyordum ama güvenliğimi düşündüğünü düşündüğüm için çokta kafaya takmıyordum. İş yerimin önüne geldiğimde motorumu ark edip kaskımı çıkardım. Saate baktığımda saat 10.45'i gösteriyordu. Hemen içeri girdiğimde Emre ile karşılaştım. Bana sorgulayıcı gözlerle bakıyordu. "Ne oldu Emre. İlk defa mı beni görüyorsun?" Emre hemen kendini toparladı. "Ne o, sen hiç geç gelmezdin. Hayrola?" derin bir nefes verdim. "Ay Emre, yine başlama ya." "Ne var canım, arkadaşımı merak edemez miyim?" "Sen sorguya çekiyorsun ulan! Cinayetten içeri giren adamı bile bu kadar sorguya almıyorlar." "Aman Eylem, hemen geç zaten dalganı." "Ne dalgası Emre? Buğra'yla otururken arkamdan beni izleyip 'Kim bu?' diye mesaj atan da bendim zaten." sabah sabah Emre gerçekten katlanılmaz oluyordu. Ama ne şans ki, Emre'nin odasında çalışıyordum. Böyle şeyler de beni bulur ya! Benim sözümün üstüne Emre boğazını temizleyip odasına doğru ilerledi. "Beş dakika sonra hasta gelecek, hazırlan ve odama gel." "Tamam geliyorum." hemen kaskımı ve montumu burada çalışanlar için yapılan küçük odaya bıraktıktan sonra Emre'yle çalıştığımız odaya gittim. Hastamız gelmeden önce ne tedavisi yapacağımıza bakmak için bilgisayardan randevulara baktım. 12 yaşındaki bir kıza diş teli takacaktık. Hasta içeri girdiğinde Emre'yle beraber gülümseyerek karşıladık. Teli takarken annesini ve ablasını dışarıya aldık ve teli takmaya başladık. Emre sırasıyla gerekli malzemeleri istemeye başladı. "Çelik ligatür ver. Sonra da UV'yi tut ben yapıştırırken." başımla onaylayıp ligatürleri uzattım ve hemen UV'yi tutmaya başladım. Bütün ligatürleri taktıktan sonra, "Braketleri ver." iki tane braket uzattım. 

Her şeyi bitirdikten sonra son olarak elastik ligatürleri de takıp teli takmayı bitirdik. Bir ay sonrasına randevu yazdıktan sonra haftaya randevu ayarladık ve hastayı yolladık. Bir sonraki hastaya bakarken adı gözüme çarptı. Mutlu Kayalar. Bizim Mutlu. Bir aralar konuşurken Derya, dişinin çürüdüğünü söylediğinde bende yardımcı olacağımı söylemiştim. Buradaki diş doktorlarının iyi olduklarından bahsetmiştim. O da bizim buraya bir ara randevu alacağını söylemişti. Bu kadar erken randevu alacağını düşünmemiştim açıkçası. Mutlu içeri girdiğinde Ece, her zamanki gibi Mutlu'nun elinden tutuyordu. İkizlerin arkasından Derya da içeri girdi. Maskeyi çıkartıp ikizlerin boyuna gelmek için eğildim. "Hoş geldiniz bakalım ayrılmaz ikililer." koşarak ikisi de bana sarıldı. "Oy yerim sizi." ikisinin de başlarını okşadım. Emre, sahte öksürüğü ile aramıza girdi. "Artık başlayalım Eylem, bekleyen hastalarımız var." Emre'ye doğru sinir olduğumu belli edecek bir şekilde bir bakış attım. "Ece'cim şimdi Mutlu'nun elini bırak da onu bir tedavi edelim." Ece olumsuz bir şekilde kafasını salladı. Derya da benim gibi eğilip Ece'yle konuşmaya başladı. "Ablacım, hadi bak bizden sonra girecek insanlarda var." Mutlu Ece'nin elini bırakıp Ece'yi saçından öptü. "Geleceğim, merak etme." dediğinde Derya'yla birbirimize bakarak güldük. Ece'de Mutlu'nun yanağından öptükten sonra Mutlu'yu kucağıma alıp dişçi  koltuğuna oturtturdum. "Aç bakalım ağzını." Mutlu sözümü dinleyerek ağzını açtı. İşlemi Emre'ye bırakıp, malzemeleri almaya gidecekken Mutlu'nun sesini duydum. " Eylem abla gelsin." diyerek Emre'ye sinirli bir şekilde bakıyordu. Gülümseyerek hızlıca malzemeleri aldım ve Mutlu'nun oturduğu koltuğun yanındaki tabureme oturdum. "Geldim Mutlu'cum, buradayım." Mutlu beni gördüğünde sinirli bakışlarının yerine o sevimli bakışlarını tekrar bana yöneltti. Sakince ağzını açtı ve işlemin bitmesini bekledi. Çürük dişini çekerken Mutlu, kafasını bana doğru çevirdi. "Eylem abla çekerken elini tutabilir miyim?" gülümseyip olumlu anlamda başımı salladım. "Tabii ki tutabilirsin Mutlu'm. Canın çok acırsa sıkabilirsin de elimi." Mutlu, küçük eliyle işaret ve orta parmağımı tuttu ve dişinin çekilmesi için hazırlandı. Emre Mutlu'nun dişini çektikten sonra Mutlu, elimi bırakarak bana bir gülümseme ile baktı. "Teşekkür ederim Eylem Abla." saçından öptüm onu. "Rica ederim kuzum ne demek." Emre ve bana el salladıktan sonra dışarı gidip Ece'nin elini tuttu. Ağız okuyabildiğim için Ece'nin ne dediğini anlamıştım. Mutluya bakarak, "Acıdı mı?" diye sormuştu. Onlara bakıp gülümserken Emre gene ortamın içine sıçarak öksürdü. "Kim bunlar Eylem?"  "Ay Emre, küçücük çocukların kim olduğunun da mı hesabını vereceğim artık sana?" Emre bir anda sertçe kolumu tuttu. "Eylem," derin nefes verdi, "kim bunlar dedim sana." sinirle burnumdan soluyup kafamı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. "Buğranın bana evlenme teklifi ettiği gün tanıştık." evlenme teklifini üstüne bastıra bastıra söylemiştim. "Ha bu arada," diyerek Buğra'nın lunaparkta bana taktığı yüzüğü gösterdim. "Hareketlerine biraz daha dikkat et artık." diyerek kolumu, sert bir hareketle Emre'nin elinden kurtardım. Duvarda asılı olan saate baktığımda öğle yemeği zamanının gelmesine daha yirmi dakika olduğunu gördüm. Emre'ye dönerek, "Ben çıkıyorum, Büşra'yı yollatırım yanına." dedim ve kapıya doğru ilerledim. "Bir randevumuz daha var Eylem, merak etme ölmezsin açlıktan." sinirle dediklerimi tekrar ettim. "Ben çıkıyorum, Büşra'yı yollatırım yanına." diyerek odadan çıktım. 

MEY(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin